-
Trans Kaçkar Yol hikayeleri 2
Biz bu dağları sırtımızda taşıyarak büyüdük evlat dedi çoban; sırtındaki 30 Kğ lık çantanın altında, kan ter içinde kalan adama bakarak
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Trans Kaçkar Yol hikayeleri 2
Trans Kaçkar Yol hikayeleri 2
Faaliyetin en yorucu kısmı geride kalmıştı.Hele de zirve tırmanışını etkinlik programımızdan çıkarmak durumunda kalınca zorluk derecesi de bir hayli düşmüştü. Elimizde olmayan nedenlerden dolayı zirve tırmanışını yapamamak bizi üzse de, zirveyi hedefleyerek aramıza ilk kez katılan arkadaşlarımızın daha çok etkilendiklerinin farkındayım. Ancak dağcılık sporunun belki de en can alıcı noktası işte bu gibi durumların içinde saklı.Yani gerektiğinde hırs yapmadan ve egolarının esiri olmadan aldığın karardan veya planladıklarından vaz geçebilmeyi bilmek.Dağcılık camiasında bu gibi radikal kararları alabilen sporcular, daha uzun soluklu yaşamak ve daha uzun süre faaliyetlere gidebilmek sansını da yakalıyorlar… Bir anlık hırsın, hem sporcuya hem de içinde bulunduğu ekibe ne gibi zararlara mal olduğunu yazan bir sürü metin,kitap,yazı ve faaliyet raporu var tozlu raflarda… Dağlarda sadece kendinizin değil ekibinizin de taşıyabileceği kadar risk alırsınız…
Sabah yeni bir güne uyandığımızda güneş önce içimizi ısıttı sonra da çadırlarımızın nemini aldı…Gece 8 dereceye kadar düşen hava sıcaklığı çadırların tentelerini ıslatmıştı.Neşe içinde kahvaltılarımızı yaparken,güneş altına kuruması için serdiğimiz malzemelerimiz bir açık hava pazarını andırıyordu… Uzun soluklu uyku bütün ekibin dinlenebilmesine imkan yaratmış ve herkesin neşesi de yerine gelmişti.Minik şakalar eşliğinde atılan şen kahkahalar vadinin yamaçlarında yankılanıyordu…Uzun zamandan beri yaşamadığım, özlediğim böyle bir duruma şahit olduğum için benim de keyfim bir hayli iyi…
Kampı toplayıp çadırlarımızı sırtımıza aldığımız da saat 09.00 gibiydi… Vadi içinden dere yatağını ve kenarındaki çiçekli,yeşil dokuyu takip ederek inmeye başladık.Kahkahalı sohbetler hala devam ediyordu.İstemeye istemeye de olsa iniş ve rotanın kolaylığına aldanmamalarını,mümkünse yola konsantre olarak dikkatli basmalarını söylemek durumunda kaldım.Bu uyarı nazikçe “Konuşmayın “ demek oluyordu…Zaman,zaman küçük fotoğraf molaları vererek yaklaşık 2.900 m seviyelerine kadar indik.Daha fazla tabana inmek demek, sonrasında kamp kurmak için tekrar yükselmek demekti.Bu yüzden Batımızdaki Öküz yatağı tepesini yan keserek arka vadiye ulaşmak durumundaydık…Bu hattı bizden başka kullanan olduğunu sanmıyorum…Rota üzerinde belirgin patika yok… Yaklaşık dört yıldan bu yana aynı hattı izleyerek patika oluşturmaya çalışıyorum… Patika belirgin olmadığı içinde bazı noktalardaki geçişlerimiz biraz riskli ve sıkıntılı olabiliyor.Ancak vadinin her iki tarafındaki manzaraya da hakim olan sırt hattına ulaştığımız da bütün ekibin rahatladığını yüzlerinden okumak hiç de zor olmuyor.
Sabah yola geç başlamamız ve geçitlerde zaman kaybetmemiz dolayısıyla ikinci kamp alanına varış saatimizde sarkma olmuştu… Dünden kalan ve sağ ayak topuğumu bir hayli acıtan ayakkabı vurması sorunum hala devam ediyor ve tempomu bir türlü ekibe uyduramıyordum.Onların hızını kestiğimin de farkındaydım.Bu aynı zamanda Kaçkarların tipik özelliği olan öğleden sonra yağmurlarına yakalanmamız demek oluyordu…Ekibin böyle bir yağmura yakalanma riskini azaltmak için ben ve Filiz ekipten ayrılıp geride kalıyoruz. Kontrolü Ali Doğan ve Sadık’a teslim edip,onları görüş mesafemden ve telsiz ile yönlendirerek serbest bırakıyoruz.Bir kaç dakika içinde bizden bir hayli mesafe uzaklaşıyorlar… Kamp alanına vardıklarında Kuzey istikametinden Davalı vadisi üzerine inen yağışlı hava bizim de hızlı hareket etmemiz gerektiğini hatırlatıyor…Telsiz anonsu ile kampı acele kurmalarını hatırlatıyorum Ali Doğan’a…Çünkü onlar bu hava kütlesini bulundukları yerden göremiyorlar.
Sağıma, soluma tek,tek düşmeye başlayan dolu taneleri Kızlar sivrisi maceramızı hatırlatıyor bana…Hava “ben geliyorum.. “ diyor… Sırt çantalarımızdan pançolarımızı çıkartıyoruz…Hemen oracıkta sırtımızı sağlam bir kaya kütlesine yaslayarak, yaklaşan hava akımından etkilenmeden kendimizi ve çantalarımızı korumaya alıyoruz… Hareketlerimiz hızlı… Hava üzerimizden 3-5 dakika içinde akıp geçiyor…Zamanımız dar… Eğer 10 dakika içinde kampa ulaşamaz ve çadırları kuramazsak iyi bir yağmur ya da muhtemelen doluya yakalanacağımız kesin gibi… Son bir gayret ile ayağa kalkıp hızlanıyoruz… Sadık Yardım için bize doğru geliyor… “ Gelme..! “ diye işaret ediyorum… Kampın hemen üzerindeki sırt hattından bir kişinin “Hasan orada mı ? “ diye haykırdığını duyuyoruz…Tahminimce bu kişi,dün bizim kampı ziyaret eden Ankara grubunun, dün gelmesi beklenen Kılavuzu ya da malzemelerini taşıyan katırcısı olabilir… Bizden “Yok ! “ cevabını alınca, tepenin arkasına, geldiği istikamete dönerek kayboluyor…Kampa ulaşıyoruz,çadırı kurduk…Ama çantaları içeri almamıza bile fırsat vermeden bardaktan boşanırcasına bir yağmur başlıyor… Bir kez daha tahminlerim beni yanıltmadı… Eğer dün ertelememiş olsaydık bu gün bu saatlerde KAÇKAR zirveden dönüş yolunda olacaktık ve muhtemelen bu yağmur ile açık arazide karşılaşacaktık… Çadırımın içinden gök gürlemelerini dinliyorum…Anladığım kadarıyla hava Zirve yönüne doğru akıyor… Çadırımda ve kuru olduğum için oldukça mutluyum… Ekip ise Özgür’ün büyük çadırında toplanmış yağmurun keyfini çıkartıyor…Yine o, sabahki duyduğum şen kahkahalar yükseliyor çadırdan…
Yağmur durdu…Güneş bulutların arasından yüzünü arada bir gösterse de hava her an yine dönebilirim diyor… Kaçkarların yağmurdan sonraki halini çok seviyorum…Dağların yamaçlarındaki bazalt kayalar yıkınmış pırıl, pırıl ışık saçıyor…Fotoğraf için en uygun saatler…Işık muhteşem… Fotoğraf makinemi alıyor ve çadırdan biraz uzaklaşarak fotoğraf avına çıkıyorum… Ekip kendinden geçmiş,yeşil çayırlar üzerinde halay çekiyor…Akşamın serinliği dağın yamaçlarından inmeye başladı bile… Montumun fermuarını kapatıp fotoğraf avına devam ediyorum…Kampın kıyısındaki durgun su birikintisine düşen dağ silueti heyecanlandırıyor…Peş peşe basıyorum deklanşöre… Aynı anda yol babalarının ve yanındaki Gülin’in de görüntüsü düşüyor suya…Bu daha iyi deyip tekrar basıyorum deklanşöre…Hava gittikçe serinliyor….Yağmurun kokusunu alır gibiyim… Kızlar akşam yemeği telaşındalar…Yüksel ve Özgür’ün yemek deposunu hala boşaltamamaktan şikayet ediyorlar… Ne depoymuş ama…İki gündür oradan besleniyoruz..Ye,ye bitmiyor…Mönü yine muhteşem…Çorba,soslu makarna ve ton balıklarına varana kadar her şey var…Üstüne sıcak çaylar ve kahveleri de içince artık çadıra girmek kalıyor…Güneşi bu akşam Peşovit üzerinden uğurladık…Özgür yıldız fotoğrafı çekmek için makinesini kurmakla meşgul…Tabi hiç bu kadar yıldızı bir arada görmek şansını başka yerde yakalayabilir mi insan ? Özgür ve Yüksel’in çadırında misafirleri var…Bütün grup çadırda… Sanırım bir tek Sadık yok…bir de biz… Gece boyunca kahkaha sesleri gelmeye devam ediyor…Ekibin uyumu ve arkadaşlık havası beni oldukça mutlu ediyor… “Aman bozmasın” diyorum Filiz’e… Omuzlarım ağrıyor bugün…Çantamın bir hayli ağırlığından ve de göğüs tokasının kopmasından sonra ağırlık merkezinin geriye doğru kaymasından olsa gerek…
Ağrı kesici kremin kaslarımı ısıtması ile uyku olanca güzelliği içinde kapıma geliyor…