-
Milas Doğa ve Fotoğraf Kampı
Türkiye'nin marka tescilli ilk grubu olmanın sorumluluğuyla hem doğa hem fotoğraf için kamplara devam
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Milas Doğa ve Fotoğraf Kampı
Milas Doğa ve Fotoğraf Kampı
Arkadaşlığı,dostluğu ve sevgiyi paylaşmayı ilke edinmiş on yedi güzel insan, 19 Mayıs sabahı hep birlikte yola cıktık. Aracımız hareket ettiğinde, bir coğumuz yine birbirini henüz tanımıs olan yeni yüzlerdik. Her zaman olduğu gibi yeni olmanın suskunluğu, yine KONAK-VARYANT yokusunu cıkana kadar sürdü.Sabahın serinliğinde sehrin boğucu gürültüsünü arkamızda bırakarak rotamızı BAFA göl kıyısı olarak belirledik. Koca Yusuf 'u Göl kıyısında hazırladığı açık Büfe köy kahvaltısıyla bizi beklerken bulduk. Göl manzaralı köy lokantasına adımını atan herkes, kahvaltıyı unutup, fotograf makinası ile gölün muhteşem manzaralı dinginliğini karelendirme telaşına girdi. Oğleye doğru arac içinde bile hissetmeye başladığımız ilk yaz sıcağı, yerini gölden gelen tatlı esintiye bırakmıştı.
Tereyagından, köy yumurtasına, yoreye ait bal ve zeytinden köy domatesine kadar herseyin bulunduğu mükellef kahvaltı sonrasında kahveler içildi.Hatta fallar da bakıldı ve göl kıyısında yapacağımız yürüyüş için start verdik. BAFA Gölünün beyaz kumlarla kaplanmış kumsalında bir kaç kare fotograf alarak,Kapıkırı köyünü göle bağlayan minik vadiden Emin'in kahvesine doğru yürümeye başladık. Vadi içi bu mevsimde bile çok sıcaktı ve bir an önce çınar ağaçlarının gölgesindeki kahveye kendimizi atma telaşına girdik. Ancak yol kıyısında görülen bir kaplumbağa ve güneşin keyfini çıkartmakla meşgul bir kertenkeleyi fotograflama çabaları yüzünden biraz geciktik.
Kahveye ulaştığımızda; bir ay önce, köy ayranını zorla evden yaptırarak getirttiğimiz kahveci Emin, içi tereyağı kırıntıları dolu,tuzlu,hafif ekşimsi ayranımızı bu kez dolaptan çıkartıp ikram ederek bizi serinletti.
Yine herzamanki gibi sevgili Tunay Fotoğraf makinası elinde kuşların peşine düşerken,Aslı, dut ağacının gövdesine yaslanarak serinlemeye çalışıyor, Barış, Emre ve Ufuk da sundurmanın gölgesi altında sieasta yapan ihtiyar amcaların portrelerini çekmekle meşguldüler... Bu arada Nalan hanım Heraklia'lı kadınların el emeği göz nuru denilebilecek el işi boncuklu işlemelerini inceliyordu.
Kahveden ayırlıp köy içinden yürüyerek aracımıza geldiğimiz anda sıcak da iyiden iyiye kendini hissettirmeye başlamıştı. Koca Yusuf ile vedalaşıp, bundan sonraki durağımız olan MİLAS'a doğru yola cıktık.Milas'ın dar sokaklı çarşısında fotograf makinalı bir grubun toplu halde dolaşması hemen dikkat çekiyordu. Bu nedenle bazan fotograf cekmek de zorlaşıyordu tabi. Canlı konular, üzerlerine doğrultulmuş onca Objektifden ya ürküp rahatsız oluyor,ya da aynı karelerden onlarca fotograf ortaya cıkıyordu.
Bu arada MİLAS belediyesinde görevli arkadaşlara buradan bir teşekkür göndermek istiyoruz. Pazar tatillerinde bile istekli ve gayretli tanıtım çalışmalarını sürdürmeleri dolayısıyla... BRAVO.. Yeni resterasyonu tamamlanmış tarihi konakları, restore edilmeyi bekleyen onlarca tarihi ev, hanlar ve bir o kadar mekan ve üstelik bozulmamış otantik özellikleriyle, küçücük dükkanları ile Milas çarşısı, fotografcılar için görülmesi uğranması gereken bir açık hava studyosu gibi...
Belki yüzlerce kare fotograf ile dolan hafıza kartlarıyla MİLAS dan ayrıldık. Zehra'nın ben acıktım feryatları arasında Kısa bir Gökova Körfez manzarası da izleyerek akşam saatlerinde Köyceğiz'e vardık.
Yolculuğun başından beri "Yağmur yağacak" deyişine inanmadığımız Tunay'ın dediklerini haklı cıkartırcasına yağan yağmur eşliğinde tabi... Oyle ya onca sıcak ve güneşli havada yagmur beklemek bizce de pek akıl karı değildi. Ama Tunay haklı cıktı. Bir önceki BAFA gezimizde de benzer bir olayı yasamıs olmanın tecrubesiyle,biz de onun adını değiştirme kararı aldık ve bundan sonra Tunay dostumuzu " Hazreti Tunay" olarak anmaya karar verdik. Allahdan Hazret ertesi gün havanın çok iyi olacağını soyledi de biraz olsun içimiz rahatladı...
Kısa bir serbest zaman ve dinlence sonrasında Akşam yemeği için Pansiyonumuzun bahcesinde bir araya geldik.Bir yandan kendimizi, bir yandan da Zehra'yı doyurmak için uğrasırken, bizi bekleyen esas suprizlerden habersiz Köyceğiz'in o meshur serinliği içinde yemeklerin tadına vardık. Havanın kararması ile ile birlikte pansiyonun bahçesinde meydana yakılan kamp ateşimizin alevi de yükselmeye başladı. Yıldızların altında eğlence başlamıştı. Işıklar söndü ve kıvrak bir hava eşliğinde önce ÇENGİ cıktı ortaya,daha sonra da büyüleyici görüntüler eşliğinde ateş topları gösterisiyle sevgili ZEKİ bize unutulmaz bir gece yaşatdı.
Bu güzel geceyi organize eden,Pansiyon sahibi üyemiz Sevgili Sami bey ve Kardeşi Şahin hocaya ve TANGO pansiyon çalışanlarına teşekkür ederiz.. dinlenmek için odalarımıza çıkmaya başladığımız da sanırım gece bir hayli ilerlemişti... Ertesi gün kalk saatini " 08.30 " diye anons ettiğimiz de ortaya cıkan haykırıslardan bunu anlamak hiç de zor olmadı.
Kampları hangi yörede yaparsak genel alışkanlığımızdır o yörenin türkülerini dilimize dolamak.Muğla il sınırları içinde kaldığımız bu kamp esnasında ise meşhur ormancı türküsü dilimizden düşmedi..." ORMANCI " Bir EGE türküsü. Bir kaza kurşunu sonucunda ölen Gevenes Köyü Muhtarı TEVFİK CEZAYİR'in cenazesi kaldırılırken Eşi tarafından yakılan bir AĞIT..
Muğla'nın GEVENES ve KOZAĞAÇ köyleri civarındaki ormanlarda bir yangın çıkar.Yangın kontrol altına alınır ve etrafı çevrilir.O sırada Mustafa Şahbudak ( Bay Mustafa,ağanın oğlu) ile Köy muhtarı Tevfik Cezayir (ikisi de samimi arkadaştırlar) Belen Kahvesinde dama oynamaktadırlar.
Gevenes Köyü muhtarı Tevfik Cezayir sadece köyde değil çevrede de sevilen,herkesin yardımına koşan biridir.Orman koruma ve bakım memuru olan Sarı Mehmet lakaplı Mehmet İn (Ormancı),Belen Kahvesine gelir ve Muhtar Tevfik Cezayir'den yangın söndürülmesine yardım icin bekci ister.Mevsimin iş zamanı olması sebebiyle Muhtar bekci vermek istemez.Bunun üzerine bir zabıt tutan Ormancı Mehmet İn,tuttuğu zaptı Muhtar Tevfik Cezayir'e imzalatmak ister.Oynadıkları dama oyunun heyecanı ve kritik bir an olması dolayısıyla Muhtar Tevfik zaptı imzalamak istemez.Olaya kızan Ormancı da masaya vurur ve dama taşlarını dağıtır.Diğer oyuncu Mustafa Şahbudak ( Bay Mustafa), yere dökülen taşları toplarken bir yandan da Ormancı ile tartışmaya başlar.
Ormancı söz anlamaz ve masayı bir kez daha dağıtır.Mustafa Şahbudak sinirlenerek Ormancıya bir tokat atar.Ormancı Mehmet İn belinden kamasını çıkartarak Mustafa Şahbudak'ı kolundan yaralar.Mustafa Şahbudak olayın şoku ile belinden tabancasını çeker.Bu sırada Muhtar Tevfik Cezayir "Yapma" diyerek silahın önüne atlar.Silah iki kez ateşlenir ve çıkan kurşunlar Muhtar Tevfik Cezayir'e isabet eder.Çok sevdiği arkadaşı Tevfik'in kanlar içinde yere serildiğini gören Mustafa Şahbudak arkadaşıyla ilgilenirken ormancı kaçmaya başlar.Mustafa Şahbudak kaçan ormancıyı silahıyla topuğundan ve kalçasından yaralar.Olaya şahit olan diğer köylüler Mustafa Şahbudak'ı sakinleştirerek elinden silahı alırlar.Ağır yaralı Muhtar Tevfik Cezayir Muğla Devlet Hastahanesine kaldırılır ama aldığı yaralar sonucu kan kaybından yaşamını yitirir.
Aşağıda Orjinal sözlerini bulacağınız Ormancı türküsü Muhtar Tevfik'in cenaze töreninde eşi tarafından bir ağıt olarak söylenmiştir.Türküyü cenazede bulunan Pisili Kemancı lakaplı Tahir Erdinç besteler.Milas'lı ses sanatcısı Nazmi Yükselen de türkünün TRT arşivlerine girmesini sağlamıştır.Müzeyyen Senar'ın yorumlaması sonucunda da Türk folkloründeki yerini almıştır...
Olayın Faili Mustafa Şahbudak 15 yıl hapis cezası alır.İndirimler sonucu 4 yıl hapis yatar.Köye döndüğünde orada yaşamayacağını anlar ve köyü terk eder.Belen Kahvesinin Resterasyonu tamamlanıp da acılacağından 15 gün önce (2005) hayata veda eder.
Ormancı da yöreden ayrılır.Emekli olur ve bir gun annnesinin mezarını temizlerken mezar başında kalp krizi geçirerek ölür...Gevenes (Çaybükü) köyünün bu günkü Muhtarı olayda yaşamını yitiren Muhtar Tevfik'in Oğludur.Köy de hala olay anını yaşayan canlı şahitler mevcut.
Çıktım Belen Kahvesine
Baktım Ovaya.
Bay Mustafa çağırdı
Dama oynamaya
Ormancı da gelir gelmez
Yıkar masayı,
Söz anlamaz ormancı
Çekmiş Kafayı...
Aman Ormancı,canım ormancı
Köyümüze bıraktın yoktan bir acı...
Gevenes'in suları
Hoştur içmeye,
içinde köprüsü var
Gelip geçmeye..
Tevfiğimi vurdular
Hiçmi hiçine,
Yazık ettin Ormancı
Köyün iki gencine
(Nakarat )
Gevenes'in ortasında değirmen döner,
Değirmenin suları dağından iner.
Ormancıya atılan kursun Tevfiğe değer,
Tevfiğimin acıları yürekler deler...
( Nakarat )