-
Köprülü Kanyon Rafting
Çoşkuyla akan nehirlerin serin suları içinde unutulmaz zamanlar, yüksek adrenalli muhteşem bir hafta sonu
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Köprülü Kanyon Rafting
Köprülü Kanyon Rafting
25.05.2007 Cuma : Eve girdiğimde saat 19:50 gibiydi ve aklımda neler alınacak hepsi belli olmasına rağmen çantam hazır değildi. Çanta hazırlama son güne bırakılmaz kuralını delmemin nedeni ise haftayı çok yoğun geçirip başka işlere zaman ayıramam dı. 30 dakika içinde terlememe neden olan bir koşturmaca ile çantamı hazırlayıp, duşumu aldım ve 5 dakika içinde 'çoban stili' akşam yemeğini yiyerek 21:00'de kendimi dışarı attım. Şansıma, çok bekletmeden Konak otobüsü geldi ve 21:40 gibi buluşma yerine vardım. Grubun büyük kısmı çoktan gelmişti. Tanıdıklarla merhabalaştıktan sonra 22:10 gibi gelen araca eşyalarımızı ve kendimizi yerleştirip Antalya maceramıza başlamış olduk.
Ben biraz da 'garip' moddaydım çünkü herkes arkadaş grubu ile gelmişti, ben ise arkadaş ekibimin as elemanlarının yüzme bilmemesi nedeniyle tek takılıp önden ikinci sıraya yerleştim ve daha İzmir'den çıkmadan uyku pozisyonuna giriverdim ki bu grupta uykucu biri olduğum izlenimi verdi, halbuki günlük 3-5 saat uyku ile haftayı geçirmiştim ve gerçekten de uyumaya ihtiyacım vardı.
Tüm ekibin otobüste yerini alması ile grup liderlerimiz programı, nelere dikkat etmemiz gerektiğini anlattılar ve tanışma faslına geçildi. Herkes en ön koltuktan başlayarak kalkıp kendini tanıtmaya başladı. İlk defa gördüğüm yüzlerin sayısı bir hayli fazla olduğu için bu uygulama çok yararlı oldu; 2 günü hep beraber geçireceğimiz ekip arkadaşlarımız hakkında özet de olsa bir şeyler öğrenmiş olduk ama kıt olan hafızam nedeniyle aklımda pek isim tutamadım ... Dikkat çeken bir nokta, bu bilgilerin gerçekten de çok özet olmasıydı, kimi zaman sadece isim verildi gerisi zorlamayla ağızdan kerpetenle alındı, kimisi de heyecanla adını söylemeyi bile unuttu ... Aklımda kalanlar ise grupta bir tane 'yaşam koçu'muzun olduğu, Gökhan'ın çok iyi düşünüp akrabalarıyla kalabalık bir grup olarak katılması (aynı zamanda üzerinde en çok geyik yapılan grup oldular bu grup yapıları ile), Ali Palas'ın da kalabalık bir arkadaş grubu ile ekibe renk katması ve Bornova Belediyesinde doğa yürüyüşü yapanların aslında orada çalışmıyor olduklarıydı
Bir diğer ilginç nokta da, grubunun çoğunluğun bekar ve kendi imkanları ile hayatlarını kazanıyor olmalarıyla; bilmiyorum benden başka buna dikkat eden oldu mu. Herkes benim gibi 30'undan önce evlenmeye pek niyetsiz olduğundan olsa gerek yaş ortalaması da çok düşük değildi. Yaşını öğrendiğim kimsenin yaşını göstermiyor olması ise ya doğada vakit geçirmeyi sevmelerinden genç görünmeyi başarmalarından ya da benim de artık yaşlanıyor olmamdan kimsenin büyük görünmemesi diye düşünmeden de edemedim; benim de saçlar ağarmaya başladı ne de olsa
Tanışma faslından sonra ilk gece oyun havası denemesi oldu mu net hatırlayamıyorum (uyku iyice bastırıyordu) ama grubun genel yapısının çok da eller havaya olmadığını gezi boyunca görmüş olduk :) Gözler kapanıyor ve ben yatıyorum (23:50 civarı) ve buradan sonra sabah 5'e kadar neler olup bitti bilgim yok :) Denizli'de yolları bulmacaya çevirdikleri için kaybolma moduna girip şehir merkezinden çok zor çıkmışız onu ekleyeyim..
26.05.2007 Cumartesi ; Saat sabah 5 civarı gözlerim açıldı, aslında bu saate kadar pek de %100 uyku uyuduğum söylenemez, düz yatakta bile çok sık pozisyon değiştiren biri olarak elli farklı pozisyon denememe rağmen rahat bir oturuş pozisyonu tutturamadım; zaten kendimi bildim bileli çok otobüs yolculuğu yapmış olmama rağmen otobüste uyuyamam. Neyse Yalçın'ın uyku alışkanlıklarını bir kenara bırakırsak uyanır uyanmaz karşılaştığım Serhat Abi'nin Urfa’lı kaptanı uyutmamak için giriştiği Urfa'nın yemekleri ana temalı konuşma oldu ki kaptanın sulu yemek için ısrarla 'lahmacun', 'içli köfte' demesi yeteri kadar konuşma malzemesi çıkarttı. Kaptanın yolu bilmemesi de ayrı bir konu olarak ele alınabilir, bu Serhat Abi ve Zeynel Abi'ye uykusuzluk olarak geri döndü. Bu arada Urfa'da kahvaltı anlayışının bizden çok farklı olduğunu, yağ, bal gibi şeyler yerine ciğer tüketildiğini öğrenmiş olduk. Son anda girilen dönemeçler, tabela kaçırmamak için kasmalar sonucunda kamp alanımızın bulunduğu Beşkonak yoluna saptık ve sağımıza çayımızı alarak tırmanmaya geçtik, bu yolun bol virajlı, dar ve uzun olduğunu belirtmem lazım.
Sabah olması ile grup iyice acıkmıştı ve planlanan peynir, domates alıp kahvaltı yapma olayımız köydeki mekanların saat 06:30'da daha kapalı olmaları nedeniyle yalan oldu. Yolda kahvaltı veren bir mekanda durduk, Hale gerekli ayarlamaları yaptı ve mekanı birden kalabalık grubumuzla dolduruverdik. 3YTL'ye anlaşıldı ve peynir, zeytin, domates, gül reçeli , salatalık, çay, ekmek, haşlanmış yumurta içeren kahvaltımızı yapıp rahatladık. Mekanda satılan ucuz su ayakkabıları yanında uygun ayakkabı getirmeyenlerce rağbet gördü ve mekanın kasasına ayrıca girdi olarak işlendi.
Kahvaltı edilmiş, karınlar doymuş, grubun canlılığı birden artmıştı; otobüste hemen oyun havası konuldu ve eller havaya moduna geçildi, yalnız bir sorun vardı, bir önceki bölümde belirtildiği gibi grup çok kıvırtma meraklısı değildi, sadece Burcu ve Apo ayağa kalkıp figür gösterdiler. Muhafazakar kişiliğe sahip olduğunu düşündüğüm Apo'nun her oyun havasında oynaması beni şaşırtmadı dersem yalan söylemiş olurum ki yalan bize uymaz, o yüzden yazdım ... Sonraki bölümde ana tema fıkra oldu. Zeynel Abi'nin tüm zorlamalarına rağmen nazlı grubumuzdan fıkra anlatan çıkmadı. Bana da sen iyi yazıyorsun konuş şeklinde bir teklif gelmesine rağmen nazlı tayfada yer alan, geyik olmakla pek alakası olmayan ben, sıfır fıkra dağarcığımla zaten anlatacak bir şeye sahip olmadığımdan sessizliği korudum. Benim işim yazmak, konuşmak bize ters :P Bu hengamede çayın öbür tarafına geçmeyi unuttuğumuz fark edildi. Yol dar olsa da usta kaptanın birkaç manevrası ile geri dönüp çayın doğru tarafına geçtik ve biraz daha ilerleyerek kamp alanına vardık.
Pansiyonda kalacaklar rahattı çünkü evleri hazırdı, bizse evlerimizi sıfırdan kurmamız gerektiği için hemen yer beğenip işe koyulduk. Çadırımı paketinden ilk defa çıkarttım ve kurmak için baya debelendim; poller olması gerektiğinden uzundu.Tabii ki acemi olan bana göre.Zeynel Abi'lerin 'Vaude'sinin kurulmasını bekledim, Filiz Abla çaresizliğimiz görmüş olacak ki Yalçın'a da yardım edelim dedi ve Zeynel Abi'nin yardımıyla birkaç dakikada çadırın asıl kısmı polleri takılarak kuruldu. Gerekli yerlere kazıkları çakıp çadırı sabitledim ama yağmurluğu takmak da düşündüğünüz kadar kolay olmadı, sağdan sola çekiştirdiğim yağmurluğu çadıra bir türlü oturtamadım ve 15 dakika kadar debelenerek baya bir bunaldım. Sonunda Hale yardıma geldi ve onu da hallettik. Her şeyin acemiliği çok can sıkıcı ve zorlu bir süreç sanırsam.
Çadırım, yeni ekonomik bir çadır almak isteyenler için uygun bir çadır, 2 koca adam ve bir çocuk alabilecek kapasitede. Boyutları 150X210 olması lazım olan çadır, Hannah'ın Strol-II model ve 140 YTL etikete sahip, nakitte %10 indirim var. Alışverişlerinizde güler yüzü ve güvenilirliği ile gönül rahatlığı ile alışveriş yapmanızı tavsiye edebileceğim Dağ Evi'nin sahibi Levent'in yönlendirmesi ile aldım ki ayrıca Alpinist -18/-25 derece uyku tulumu ve Karrimor 60-70L çanta da aldım. Reklamlar şimdilik bu kadar :)
Ana tema rafting diyorsun ama dakikalarca başka şeyler okutuyorsun bize diyenlerin beklediği kısım geldi: 11'de rafting için toplandık, can yeleklerimizi ve kasklarımızı kuşandık ve azgın sularla boğuşmaya hazır sporculardan oluşan bir ekip olarak hazırdık! Topluca fotoğraf çekildik ve transfer aracımızla maceramızın başlangıç noktasına vardık. Liderlerimizin dediği pek uygulanmadı ve arkadaş grupları bir arada kaldı, sonuç biraz dengesiz olan dağılımlar oldu sanırsam. Ben 'serbest eleman' ('free agent'ı dilim döndüğünce çevirdim) olarak sayıca eksik olan bota geçtim, şanslı ekip Ataç, Rana, Gökhan ve Gökhan'ın tayfasından oluşuyordu; rehberimiz de botlarımızın içerisinde en atak olan Arif idi.
Botları kafamızın üstüne alıp kıyıya kadar taşıdık ve suya indirdik, yalnız suya indirdiğimizde bir adet küreğin eksik olduğunu gördük :P Arif koşarak gitti ve kürek kapıp geldi, büyüksün Arif :) Parkur azıcık sakin sakin aktıktan sonra hemen ilk rap id’e giriverdik. Arif'in komutları ile senkronize biçimde kürek çekmeye, botu yönlendirmeye gayret ettik ama botun ideali benim gördüğüm kadarıyla 6 kişi+ rehberdi, biz ise 9+rehberdik ve bol bol kürekleri çarpıştırdık. Önümdekini izleyerek senkronize biçimde kürek çekmeye çalışsam da öndekinin gecikmesi ile benim tempomun değişmesi ya öndekinin ya da arkadakinin küreğiyle, küreğimin çarpışmasına neden oluyordu. Raftingin neden sadece eğlence için değil de tam anlamıyla bir takım ruhu, uyumu ve disiplini ile yapılması durumda gerçek anlamda spor olabileceğini de bizzat tecrübeyle görmüş oldum. Raftingde en önemli nokta: senkronizasyon yani takım uyumu.
Genelde sakin ilerleyen Köprülü Çayı, arada sırada gelen rap idlerle daha zevkli oluyordu. Ama su seviyesi önceki yıllara göre bariz bir şekilde düşük olduğu için aldığımız zevk de düşük oldu. Ben bol adrenalinli bir rafting tecrübesi beklerken, arada sırada heyecanı arttıran rap idlere sahip olsa da gayet sakin bir çayda bot gezintisi şeklinde hissettim. Arif'in söylettiği, yabancıların çok sevdiğine inandığım enteresan nakaratları ve grubu eğlendirmek için yaptıkları grupça çok da benimsenmedi sanki (burada biraz da eğlenmesini bilmeyen, belki de böyle bir eğlence beklentisi içinde olmayan yerli turist durumu söz konusu ki turizmciler bundan biraz şikayetçi olurlar) ama ön grup baya gaza geldi ve her 'rakip' daha doğrusu 'düşman' bota yaklaşmamızla savaş baltalarına bürünmüş çılgınlar gibi su atamacı olarak kullanılan küreklerine delilercesine asıldılar ama en çok onların eğlendiği kuşku götürmez bir gerçekti, sık sık da Arif'e bizi yavaşlattığı için laf soktular, onlara kalsa Akdeniz'e kadar bu gazla devam edeceklerdi.Bundan tek şikayetçi olanlar ise bu gezilerde genelde en çok mızmızlananlar olan bayanlardı ama titremelerini görünce pek eleştirmek gelmedi içimden. Su soğuk, hava bulutlu/güneşli olduğu için soğuğa hassas olanlar için koşullar zorlayıcıydı.
Arada atlama amacı ile kullanılan ağaçta suya atlama molası verdik ki rafting'in belki de en zevkli kısmı buydu. Alttan yüksek görünmesine rağmen asıl yukarı çıkıldığında ciddi anlamda yüksek olduğunun farkına varılan bu ağaç platformun yüksekliği sanırım 4-5 metreydi. Ben gaz modda ilk sıralarda çıkıverdim ama platforma ayak bastığınızda aşağıdan göründüğü kadar kolay olmadığını fark edip bir tereddüt yaşıyorsunuz. Korkunun ecele faydası yok lafını aklıma getirip koşarak kendimi yüksekten çivileme olarak soğuk sulara bıraktım. Kollarımı iki yana kapatmama rağmen korkudan mıdır bilmem ama suya girdiğimde kollarım başımın üstündeydi.Akıntıya rağmen başarıyla yüzerek kıyaya çıktım. Dev zevkli bir tecrübeydi. Adrenalin veren her şeyden zevk alan bana raftingden daha zevkli gelmişti ve üstüne bir kere daha atladım.Atlamaktan çekinenlere de gaz vererek atlamalarını sağladım ki memnun kaldı onlar da.
Kaldığımız yerden parkura aynı tempo ile devam ettik, bir noktada animasyon molası verdik. Daire şeklinde küreklerimizi önümüzde dizip düdüğe göre sağa ve sola ilerleyerek yanındakinin küreğini tutmaya dayalı bu eğlence, kendini bildi bileli sağını solunu karıştıran benim için değildi ve ikinci düdükte elendim.Sonunda kazananı suya atacaklardı ama bir Türk istemeden suya atılabilir mi? Haşa!.. Soğuk suyu benim kadar seven olmadı sanırsam, ben fırsat buldukça da suya girip yüzdüm ve baya zevk aldım.
Rafting bu tempoda toplam 3 saat sürdü ve temposu çok düşük olsa da eğlenceli geçti. Son kısımda Arif sağ olsun bi güzellik yaptı ve bir rap id’i herkesi botun arkasında toplayarak, botun önünü havaya kaldırarak heyecan ve zevkimizi birkaç katına katladı, arada rap id’lere yan girmek de düz girmeye göre çok daha eğlenceliydi. +1 dereceli bu parkur rafting nedir’i görmemize yarayan spordan ziyade eğlencelik bir çay gezisi gibi geldi bana.
Botu sudan çıkarıp römorka attıktan sonra transfer aracımızla kamp alanına geri döndük. Pansiyondakiler sıcak duşun tadını çıkarırken ben kurulanıp üstümü değiştirmekle yetindim. Saat 15:30-16:00 gibi tavuk ana elemanlı öğle/ikindi yemeklerimizi yedik.
Sırada en deneyimli olduğumuz etkinlik olan doğa yürüyüşü bölümü vardı. Fotoğraf çeke çeke Köprülü Kanyon'un köprüsüne kadar yürüdük. Fotoğraf çekmek için gözlerim dört dönüyordu, çoğunluğun elinde fotoğraf makinası vardı zaten ve benden farklı değillerdi. Köprüden sonra gerçek anlamda kanyon başlıyordu ve ayakkabısı uygun olmayanlar köprüde kaldı, ben de sevgili üçayağımı Oğuz'a emanet ederek ayrılmak durumunda kaldım. Üçayak sarkıtarak fotoğraf çekmeye çalışmaktan büyük keyif aldım. Parkur çok zevkliydi ama trekking ayakkabısına sahip olan tek kişi bendim o yüzden belli bir yerden sonrasında devam edilmedi, durduğumuz yerden bol bol fotoğraf çekip güzel kareler yakalamaya gayret ettik. Serhat Abi'nin pili bittiğinden makinesini kullanamadı; Sadık, Emre ve Zeynel Abi'nin karelerini heyecanla bekliyorum ama benden başka gruba topluca fotoğraflarını yollayan henüz olmadı. Bu seans sonunda köprünün ön tarafındaki merdiven ile çay kenarına geçip orada fotoğraf çekimine devam ettik ve kamp alanına döndük.
Akşam yemeği 9'a doğru oldu ki çok geçti bence, arada Hamak keyfi yaptım ama hala sessiz takılmaya devam ettiğimden (uzun yazar az ve öz konuşurum 'garip' moddan tam olarak çıkamadım ve biraz sıkıldım. Yemek yedikten sonra uyku da bastırdı, uykucu Yalçın modu 'on' oldu da diyebiliriz. Sessiz sinema oynandı bu arada ama anlatamayacağımı bildiğimden cevabını bilsem de suskunluğumu bozmadım. Gece raftingi planımız vardı ve çok hevesliydim ama baktım ki herkesin önünde rakılar, işin iptal olduğunu anladım ve ben de rakımı yudumladım. 23:40 gibi daha fazla dayanamayıp çadırıma girdim, yeterince yorgun olduğum için fazla zorlanmadan uykuya daldım.
Yalçın AYDIN