-
Kazdağları Fotoğraf ve Doğa Kampı
Anadolu kültüründe mitolojik öykülerin yaşandığı yerlerden biridir Kazdağları; kimi zaman Sarıkız, kimi zaman da mitolojik tanrı Zeus
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Kazdağları Fotoğraf ve Doğa Kampı
Kazdağları Fotoğraf ve Doğa Kampı
01-02 Eylül 2007 tarihlerinde gerçekleşen Kazdağları kampımız ile 2007-2008 sezonunu da açmış olduk. Arkadaşlarımızın Kampa eşleri ile birlikte katılmaları kampın havasını da değiştiriverdi.Kampın başında yaşadığımız ve akıllarda acaba olacak mı,olmayacak mı diye soru işareti bırakan organizasyon sorunları,İzmir’in sonbahar sıcakları, gelemeyen arkadaşlarımız ve diğerlerini şehirde geride bırakarak bindik araca… İzmir’den Sabah erken ayrılmamız dolayısıyla,ilk molayı Aliağa limanda bir çay bahçesinde verdik.Peynir olmasa da, sabah simitleri çayla birlikte harikaydı.Ali babasız ve son anda aramıza katılan Yüksel olmadan kahvaltıları tamamladık.(Isparta’dan seferden dönen Yüksel’i beklemesi için Ali babayı ikinci bir araç ile geride bırakmıştık…Zeytinli’ye vardıktan yarım saat sonra onlar da bize katıldı ve ekip tamamlandı…
Hava oldukça sıcak…34 C civarındaki sıcaklık,köy meydanındaki çınar ağacının koyu gölgesinde dahi kendini hissettiriyor... Kahveci çırağı küçük Köksal’ın masalarımıza taşıdığı el yapımı buz gibi limonata ağızlarımızda hoş bir tat bıraksa da serinletmeye yetmiyor. Sadık’ın getirdiği peynir ve yörenin meşhur zeytini, sabah zayıf kalan kahvaltı isteğimizi tetikliyor…Bir de Ataç ile Rana’nın semt pazarından aldıkları taze salatalıkları görünce dayanamıyoruz ve kahvaltı masamız yeni baştan donatılıyor. Çaylar masalara taşınıyor… Kahveci çırağı Köksal’ın, yanaklarından boncuk,boncuk ter süzülüyor… Peynir ve Salatalıklar bir harika…Uzun zamandır unuttuğum bir tad damaklarımda; köy Kahvesinden ayrılıyoruz.Aracın içi ateş fırını gibi sıcak.Klima soğutmadan kimse binmek istemiyor.Mitolojik Anadolu erenlerinden SARIKIZ ve bin pınarlı İDA bizi bekliyor.
Yanlış girdiğimiz toprak yolun sonunda nihayet MİLLİ PARK giriş kapısına ulaşıyoruz. Görevliler gelişimizden önceden haberli.Bizden başka bekleyenler de var. Kılavuz rehber alma zorunluluğu dolayısıyla, kısa bir süre, rehberin Mehmetalan köyünden gelmesini bekliyoruz.Karayağız bir Türkmen delikanlısı geliyor kapıya,tanışma faslından sonra anlıyoruz kılavuzumuz olduğunu.Kapıya gelip de Kılavuz rehber alma zorunluluğunu hele de ödenmesi gerekli ücretleri duyup şaşkın şekilde geri dönenler oluyor. Girişlerin bu şekilde kontrollü ve sıkı denetime tabi olması hepimizi umutlandırıyor.” Kazdağları emin ellerde ve sıkı koruma altında ”diye umutlanıyoruz. İşlemlerimiz tamamlanıyor... Giriş kapısındaki Manivela bir kez de bizim için kalkıyor havaya ve içeri giriyoruz .İç kısımda uzun zamandır beklemekte olan Renault Megan araç da içi dolu şekilde ve bizimle aynı anda hareket ediyor...Bizden bağımsız olarak mı girdi diye kendi aramızda tartışıyoruz…Kafamda bir şüphe.Ve bir süre geride kalıyorum, kontrol etmek için.Ancak aracın da bizi beklediğini veya hızını düşürdüğünü görüyorum. Rehberimizin de haberi yok ama sanırım bizimle birlikteymiş gibi davranıyorlar… Yirmi bir yıllık olduğunu söyleyen kapı kontrol memuru belli ki işini biliyor. Hani bir zamanlar “Benim memurum işini bilir” diyenleri haklı çıkartmak istercesine…Geride bıraktığı 21 yıla başka neler sığdırmış olabileceğini düşünmek bile istemiyorum.Not ediyoruz.Dönüşte ilk işimiz bunu rapor etmek olacak.
Ekibimize kamp yeri olarak önerilen YAYLA kamp alanını beğenmiyoruz... Orman içinde açık bir alan.Bahar aylarında muhteşem bir yeşilliği olduğu bu aylarda kuruyan otlardan belli oluyor.Kuru otlar müthiş bir yangın tehlikesi yaratıyor. Önceden söz aldığımız gibi Sarıkız Tepesi eteğine kamp kurmaya karar veriyor ve yola çıkıyoruz..Renault araç bu kez bizi beklemiyor ve gidiyor. Sarıkız tepesine yakın ilk su kaynağı olan yol kenarındaki çeşmenin kıyısında mola veriyoruz.Etraf kalabalık.Özel turlar ile gelenler de var. Ağaçların dibinde öğle yemeği yiyorlar.Çeşmenin etrafı pislik içinde..Pet şişeler, plastik bardak kalıntıları, eski poşet artıkları ve çikolata, bisküvi ambalaj kağıtlarına varıncaya kadar ne varsa hepsi o güzelim buz gibi akan çeşmenin etrafında farklı bir dekor oluşturuyor.Resmi plakalı başka bir aracın kıyısında bekleyenlerin bu turu kontrol etmek ile görevli Orman Muhafaza memurları olduğunu görüyoruz.. Selamlaşıyoruz. Onlar da bizden haberli. “Siz aşağı yaylada kamp kurmayacak mıydınız ?“ sorularına, “o bölgenin yangına karşı çok hassas olduğunu, bu yüzden özel izinle yukarıda kuracağımızı” söylüyoruz. Bu arada Serhat çeşmenin başında bekleyen, bizimle giriş yapan Renault ekibine “ Kılavuz rehber ücretinin hiç olmazsa yarısını bize ödeyecek misiniz ? “ diye soruyor…Soru cevapsız ve havada kalıyor… Renk vermeden hızla uzaklaşıyorlar çeşme başından…Dağa günü birlik girdiklerini tahmin ettiğimiz bu ekibi bir daha hiç görmedik…Belli ki onlar da işini bilenlerden…Her nedense bu güzel ülkenin her bir insanı işini çok iyi biliyor.Ama maalesef iyi yapanların sayısı bir elin parmaklarından daha az…
Sarıkız tepesinin kuzey eteğindeki çeşmenin yanındaki, ağaçlık alan içindeki kurumuş otları görünce buraya da kamp kurmaktan vaz geçiyoruz…Bizim dışımızda günü birlik bölgeye gelip konaklayanların atacağı bir sigara izmariti, Allah korusun bütün bölgeyi kül edebilir diye düşünüyoruz.Her yıl Ağustos ayının üçüncü hafta sonunda Sarı kız’ı ziyarete gelen Türkmenlerin çadır kurup Oba olarak kullandıkları Karataş tepenin kuzeyindeki geniş düzlüğe kampımızı kuruyoruz. Ancak burası da açık alan ve güneş altındayız.Hava sıcak ve güneş etkileyici…Fazla yapacak alternatif bir şey de yok. Koşullara uyum sağlamak olarak adlandırdığımız kurallarımız burada da işlemeye başlıyor…Çadır yerleri seçiliyor ve çadırlarımız kurala uygun ve belli bir düzen içinde kuruluyor. Hava sıcak,ama arada bir dalga,dalga gelip esen rüzgar, terli vücutlarımızı serinletiyor.Kampın altında dere içinde buz gibi akan bir çeşmemiz var.Tadına doyum olmuyor,insanın içtikçe içesi geliyor.
Aşağıda özel tur grubu ile birlikte bıraktığımız Orman Muhafaza memurları bu kez de bizi kontrol etmek için kampımızı ziyaret ediyorlar.Kamp ocaklarımızda demlediğimiz çaylardan ikram ediyoruz…Biz iyice yerleşene kadar misafirimiz oluyorlar…Milli park kuralları ve kontroller üzerinde kısa bir sohbet gerçekleşiyor aramızda.Eski bir orman teşkilatı üyesi olduğumu söylediğimde muhabbet derinleşiyor. Sohbet anında bile ellerindeki dürbün ile çevreyi tarıyorlar.…Belli ki kontrol edilmesi gereken başka yerleri var.Çay için teşekkür ederek,İyi faaliyetler dileyip ayrılıyorlar kampımızdan…
Zeynel AYDIN