-
Karadeniz Yayla Göçü Fotoğraf kampı 2
Yayla ve yaylacılık yaşamının geleneksel olarak sürdürüldüğü yerlerde bu kültürün izlerini sürmeye devam ediyoruz
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Karadeniz Yayla Göçü Fotoğraf kampı 2
Karadeniz Yayla Göçü Fotoğraf kampı 2
Saat 06.00; Sabah tanyeri ağarırken Çamlıhemşin içinden başlayan araç yolculuğumuzun nerdeyse sonuna geldik. Fırtına vadisine bakan yamaçlardaki orman dokusunun bulunduğu en yüksek rakımlara geliverdik kaşla göz arasında. Tam tamına 2006m yükseklikte ince bir sırt hattına kurulmuş olan Boğaz yaylasına geldiğimizde, sabah saat 05.00 lerde başlayan yayla göçünü hayal ettiğimiz biçimde belgelemek için sanırım geç kalmıştık. 2.400m lerdeki büyük yaylaya doğru akıp giden bir hareketlilik vardı ki, yayan gidenleri araçla yakalamak kolay olur umuduyla yola devam dedik… Bu yüksekliklerde böylesi bir araç ile hızlı olmak daha fazla mümkün olmayacağı için yaylaya varmak üzere olan son birkaç kişiye rastladığımız yol boyunda hiç durmadık… Bu rakımlarda araç üstünde olmaya alışık olmayan ayaklarım isyanda…
2.170 m ye ulaşan son düzlükte dayanamayıp indim araçtan… Vadiyi her iki yönden sarıp sarmalayan sis içinde göçerleri boşuna arayıp dursamda, bir kaç kişi haricinde kimseye rastlamadım; sonradan öğrendim ki; iki yıl önce büyük yaylaya kadar açılan araç yolu sebebiyle herkes geleneksel usulde göçü terk ederek araçlarla taşır olmuş eşyalarını; Hayal kırıklığımı belli etmemeye çalışarak araçların en son ulaştığı noktadan evlere uzanan ince patikalarda eşya taşıyan yaylacıların peşine düştük artık… Yaylayı sarıp sarmalayan sisin arasından zaman, zaman yüzünü gösteren güneşli bir havada ilk gün yerleşimcilerini ağırlayan Koçdüzü yaylası cıvıl, cıvıl insan kaynıyor, hepsi neşeli hepsi güleç ve misafirperver… Taze ot kokusunu alarak bir o yana bir bu yana koşturan büyük baş hayvan sürülerinin çıngırak seslerine çocuk sesleri ve yeni yapılan yumuşak zeminli yola saplanıp kalan motorlu teneke kutuların uğultusu karışmakta… Sis daha fazla yoğunlaşmadan ilk kez geldiğimiz bu güzel yaylayı keşfe çıkalım istedim…
Kaçırdığımız ya da beklediğimiz şekilde olmayan yayla göçü hayal kırıklığımın ardından ikinci bir sürpriz ile karşılaşmamayı dileyerek göl kıyısındaki pansiyonumuzun terasında toplandık… İkram edilen hoş geldin çayı ve arkasından gelen yöresel kahvaltı hepimizi kendimize getirdi… Neşemiz yerine gelmeye başlar başlamaz odalara yerleştik… Bana da çatı katında minik bir bölme düştü, sabahın erken saatlerinde otlağa çıkan ineklerin çıngırak sesleri ile uyandığım… Üç gün süresince kalmayı planladığımız bu yaylada sıkılmadan “neler yapabilirizin” hesaplarını her ne kadar daha önce yapsam da gerçekle yüzleşince hesaplar şaşabiliyor…
Sabahın 09.00'unda yaylada herkes evlerine yerleşme telaşı içindeydi ve kim bilir bu bir fırsattı bize… Tüm ekip ikişer üçerli gruplar halinde dağıldık yüksek otların arasında kaybolmuş yığma taştan yayla evleri arasında… Yaylacıların göçünü kaçırmış olsak da toprak zeminli loş ışıklı yayla evlerine yerleşme telaşlarını belgelemek fırsatı vardı önümüzde ve bunu da kaçırmak olmazdı hani… Öğle saatine kadar evlerin arasında dolaşarak hiç olmazsa “bütün yayla sakinlerini varlığımızdan haberdar edelim” dedik ve en azından bunu başardık sanıyorum, onca işinin arasında evlere aldığımız davetler, çay ve yemek ikramları bunun bir ispatı olsa gerek. Aynı gün içinde hatırı sayılır fotoğraflar alamasak da güneş ışıklarının en yüksek olduğu öğle saatlerinde en iyi ışık alan mekânları tespit ettik en azından…
2.400m rakımlı Koçdüzü yaylasında konaklama tercihi yapmamızı sağlayan en önemli faktörlerden birisi de yaylanın doğusunda yer alan, içinde yüzen adacıkları ile bilinen ve o yüzden Adalı Göl adıyla anılan Buzul gölü ve çevresini fotoğrafik keşfe çıkmayı akşam saatlerine bıraktık ki, yoğun bir sisle kaplanan yayla ve göl kıyısı sürpriz fotoğraflar sunabilir diye düşündük… Enteresan jeolojik özellikleri olan bir yöre Koçdüzü yaylası ve Jeologların zemin araştırması yapmasında fayda var diye düşünürüm; yayla hakkında daha fazla bilgi yüklemesi yapmak için… Hele hele Yaylanın kuzeye bakan yönünü bir set duvar gibi kapatan 2.500m rakımlı Samayile tepesi ve tepenin kuzey yamaçlarındaki erozyon kaynaklı oluşumların mutlaka incelenmesi gerek… Güneşi uğurlamaya hazırlandığımız akşam saatlerinde hala sırtında yüklerle yaylada dolaşanları görünce merakımı yenemeyip sordum; “Onlar bizim yayladan hareket ederek dağın arka yüzündeki büyük yaylaya giden göçerler” cevabını alınca heyecan katsayım yükseldi. Çünkü yöresel adıyla Didingola olarak bilinen ve Kaçkarların doğudaki en büyük yükseltileri olan Bulut dağlarına daha yakın olan 2.450m deki bu yaylaya araç yolu yoktu… Yaylacılardan Emine halayı akşam karanlığında yakaladım ve kısa bir sohbet yaptık; “Bizim göçümüz yarın olacak” dedi, şalvarından çıkartıp yemek sofrasının kıyısına koyduğu, belli ki dede yadigârı makaralı on dörtlü tabancasını göstererek…
Korktuğumu görünce gülümsedi ve “ korkma gel bir lokma ekmek ye kendine gelirsin “ der gibi bakarak… Ekmek içinde verdiği kocaman bir lokma kavurma ki tadı hem benim, hem de yanımdaki sevgili Işık’ın hala damağımızda… “Yarın gelin bizim yaylaya kalabalık olur, sofra kurayım size!...” diye yaptığı nazik davet ise ayrı bir yazı konusu bence, Anadolu insanın ruh güzelliğini yansıtan… Pansiyonda oturup çay kahve muhabbetine dalan ekibe sevindirici haberi verdiğimde gözlerinde bir ışık yandı çoğunun; kayıp bir günü geri kazanmak için bulunmaz bir fırsat… Ertesi günü yeniden planladık…
Yol Hariç kampın ikinci gününde sabah ışığının en güzel saatlerinde tüm ekip kahvaltımızı yapıp yaylacıların gelmesini beklemeye koyulduk… Onlarla birlikte akıp gidecek iki –üç saatlik bir zaman içinde yürünecek patika yol bizi bekler… İlk gelen grup içinde gencecik yaşlarında iki kız çocuğu ve yanlarında anası olduğunu sandığımız bir kadıncağız vardı ki taşıdıkları yükleri görünce fotoğraf çekmeyi unuttuk desek yalan olmaz… 17 yaşlarında olduğunu sandığım birincisinin sırtında gardırop benzeri tahta bir dolap, diğerinin sırtında ise nerdeyse 30 Kğ’a yakın odun çuvalı, anada ise yine 30 kğ civarında tahmin ettiğim bir iaşe çuvalı ve yetmezmiş gibi bir de kucakta iki yaşlarında bir çocuk… Eli ayağı düzgün insanları bırak hayvanların bile zorlukla yürüdüğü bir patika yolda bu eşyalar yayla evine kadar taşınacak… Çocuk yıllarımdan aklımda kalan geleneksel yayla göçlerini anımsatan manzara işte bu; Gel de fotoğraflama…
.../ devam edecek