-
Kaçkar Fotoğraf ve Sanat Kampı
Bir Kaçkar kamp güncesini daha farklı bir arkadaşımız kaleme almış; umarız okur bu satırları da yeniden iletişim kurar bizimle
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Kaçkar Fotoğraf ve Sanat Kampı
Kaçkar Fotoğraf ve Sanat Kampı
Hani bazı anlar vardır, şehrin gürültüsü ve iş stresi içinde bunalmışken ertelenmiş planlarınızı hayal edersiniz Gözlerinizi kapatıp sadece doğayı hissetmek. Rüzgarın teninize dokunuşu,uzaktan gelen bir kuş sesi, soluduğunuz havada toprak kokusu, gürül gürül ırmaktan kana kana içilen buz gibi dağ suyu süsler hayalleriniz ve dokunmak istediğiniz yıldızlardır düşleriniz…
Ve gözlerimi kapatır, büyülü bulutlar ülkesinde bulurum kendimi. Çamlıhemşin’den Ayder’e doğru atarım ilk adımımı. Önce yeşilin büyüsü sarar beni, “yeşil bu kadar mı güzel bir renktir “ derim içimden. Bu kadar mı farklı tonları saklar içinde! O an yeşile aşık olurum ben…Trafik dursun, kornalar sussun ve ben fırtına deresinin ezgisiyle yeşile bakayım doya doya, yeşili bu kadar yoğun görmenin ilk şaşkınlığıyla…Fırtına üzerindeki her kemer köprü üstünde durayım, Kaçkarlar ve onun içinde gizli renk cümbüşüne doyayım…
Ayder ; Turizm adına yapılan yapılaşmadan kaynaklı bir bozulmuşluğun başladığını görürüm ilk Ayder’de. Ben eski halini bilmem ama doğallığını yavaş yavaş yitirdiğini ve kanayan bir yarası olduğunu hissederim… Yaylada şehir havası olmamalı diye düşünürüm o an. Ve Ayder’i eskiye döndürmek gelir içimden, en doğal en temiz haline…
Yaylalara doğru yol alıp, yeşilin üstünden yumuşaksı dokunuşlar ile toprağa temas ederken,derinden bir nağme ile tulumun hüzünlü seslenişi gelir kulaklarıma. “Bu nasıl bir güzelliktir tanrım”derim içimden… gözümün önünde dağlar, rüzgar eser, ürpertir tenimi ve kulaklarımda dağların türküsü , tulumun o eşsiz sesiyle…
Palovit, Elevit, Amlakit yaylalarının suyunu içip havasını soluduktan sonra tatlı bir tırmanışla geliriz Kotençur’a… Çantalar açılır, çadırlar kurulur Kotençur’da… bulutlar büyüsünü göstermeye başlar, sarar etrafımızı. Şimdi kalın bir şeyler giyme zamanı...
Ateş yakılır, gitar alınır ele, her yöreden her ezgiden çalınır, söylenir . Türküler yakılır ateşin başında, şiirler okunur, sohbetler edilir, kahveler yudumlanır… Ve başımı gökyüzüne çeviririm ben. Yıldızlara hiç olmadığım kadar yakınım bu gece, istediğin kadar dilek tut, o kadar çok yıldız kayacak ki…Senin dileklerin az gelecek kayan yıldızlara… Ben bulutların üstünde uyuyacağım bu gece. Ve benim gibi bunu yaşayan insanların sayısı belli, ne mutlu bize…
Sabah kimse uyanmadan kalkmalı… Sessiz sessiz doğayı dinlemeli… Bulutlar büyü yapmadan şu bulut denizi içindeki adacığın resmini çekmeli…Doruklarının arkasında neler saklarsın sen Kaçkar! Buz gibi göllerinde serinletirsin bizi… Güneşin yakar, derelerinle, göllerinle çare olursun sıcağa. Ve işte yine o güzelim ses, tulumun yürek sızlatan sesi kulaklarımda… Amlakit gençleri toplanmış horon çekiyor, tüm coşkusuyla nefes nefese…
Karanlık çöktü üşüdük yine. Birazdan ateş yanacak ve aynı ağızdan söylediğimiz türkülerle ısınacağız, aynı kayan yıldızlara bakacağız farklı dileklerle… Dia gösterisindeki fon müziğinin hüznü de çöktü içime… Efkan Şeşen Yine nefis bir konser verdi bize gitarıyla… Kaçkarların 2.200 m. sinde gitar sesi… Tanrım bu nasıl bir ayrıcalık…
Tatar Dağı Zirvesindeyiz bu gün… Zirvesinden doya doya Kaçkar’ların en yüksek, zirvelerini altıparmakları, Kemerli Kaçkar’ı Semistal yaylasını izlemek için… Ve taş döşeli antik bir patikadan varıyoruz Oenedag pınarına… Piknik için gelmiş kampta kalan dostlar… sucuklu sosisli sandeviclerimiz hazır… Haydi, çocuklar kalkın… Tulumcu bizi bekler Horona…
Bu gün Vartavor şenlikleri başlayacakmış, Amlakit’e inmek gerek. Allı yeşilli oyalarla süslenmiş örtüleri takalım başlarımıza, kızlar horonu var bu gün. Ve akşam Amlakit gençlerinin erkek horonundayız, türküleri dilimizde Amlakit’in. Dere kenarında kurduğum küçük evim, çadırımda uykuya dalarken hala tulum sesi kulaklarımda…
Ve Hazindağ yaylası, Sonbahardaki hüznünü düşündüm bir an Hazindağ’ın... ve önceki geceden dilimde kalan bir türkü kulaklarımda,
Sevduğum senin aşkın / Ciğerlerumu dağlar… / Hiç mi Duşunmedun sen oyy,oy / Sevduğun böyle ağlar…
Hüzünlü son baharlarınla kaç aşığın aynası oldun sen Hazindağ. Her mevsim hüznünü ayrı fotoğraflamak, beyaz gelinliğinle kış güzelliğinle… Renk cümbüşünle… Kaç kişiye kısmet oldu acaba?
Pokut… Sen herkese açmadığın yüzünü açtın bize… Bembeyaz peçeni kaldırıp tüm güler yüzlülüğünle hoş geldin dedin, sonra sardın yine çehrene sislerini hoşça kalın der gibi…
Hani bir şiir vardır ya seni anlatabilmek seni diye başlar… Böyle başlamak istiyorsun ve sonu gelmiyor işte…
Sen bir türküymüşsün Kaçkar, Sen bir şiir…
Anladım ki ne görmekle ne anlatmakla bitermişsin sen… Ben hepimizin dağda yakılan ateş başında okunan ve hepimizin hayranlıkla dinlediği Melih Cevdet Anday’ın o muhteşem eseri “Yağmurun Altında” şiirinin son dizeleri ile anlatmak isterim seni…
Kalk dostum ormana gidelim
Geyik sesleri içinde çökelim
Yeniden doğuş, kıvanç, uyum
Kurgular bir yana, biz bir yana
İlk kez düşünmeden görelim
Martılar gibi yağmurun altında…
Kampın düzenlenmesine emeği geçen tüm insanlara ve kampta tanığım tüm arkadaşlarıma sevgiler…
Gülsüm BELENE