-
Kaçkar Dağları Fotoğraf kampı
Bu kaçıncı Fotoğraf kampı Kaçkarlarda bilmiyoruz ama baraj suları altında kalacak olan Yusufeli'nin görsel öyküsü var bu kampta
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Kaçkar Dağları Fotoğraf kampı
Kaçkar Dağları Fotoğraf kampı
Sıcak hava dalgası Ege’yi kasıp kavuruyor.Dağların huzur dolu serinliğine alışkın olan bizler bu havalara nasıl katlanacak,nasıl geçecek yaz bekleyip göreceğiz.İyiki aylar öncesinden gündeme almışız şu KAÇKAR Fotoğraf Kampını. İstanbul’dan Emre ve Derya kampını adını telaffuz ettiğimiz günden beri gün saymaktalar. Bolkar dağları etkinliğimizde aramıza katılan Osman “ben de varım” dedi.. Kuzeni Kamil ve Çiğdem ile birlikte… Sadık ve bendeniz zaten her faaliyetin demirbaş müdavimleriyiz. Eh !.. dedik, fotoğraf kampı için bu sayı fazlasıyla yeter de artar bile. Söke’den faaliyetlerimiz katılarak gruba renk katan Aysel ve son anda, doğa yürüyüşlerimizin ihtiyar delikanlısı Halil ağa “ beni unuttunuz,ben de varım” deyince ekip tamamlandı… Uçak biletleri aylar öncesinden alındı. Eksikler sırayla gözden geçirildi…Yeni lensler de sipariş edilip gelince her şey bir tamam…
Milli maç heyecanından uykusuz gecen bir gecenin orta yerinde çantamı vurup sırtıma havaalanı yolunu tuttum…Bu öyle bir tutuş oldu ki yolcu giriş peronlarındaki güvenlik görevlilerinden başka bir de ben vardım koca salonda dolaşıp duran….Saatler çabuk geçti…Önce Sadık,sonra Aysel güvenlik kontrolünden geçerek geldiler…Saat sabah 06.00 İzmir yeni bir sıcak güne daha uyanıyor…
Biz Ankara aktarmalı gidiyoruz…Emre ve Osman’lar bizim Ankara’ya indiğimiz saatlerde Erzurum’a ayak bastılar….Onlara “gezin dolaşın fotoğraf çekin ama cağ kebapçısına sakın gitmeyin birlikte gideceğiz “dedik… Sözümü dinlemişler…Kare,kare fotoğrafını almışlar Erzurum’un…
Ankara üzerinden havalandık,İç Anadolu’nun bozkırları üzerinden aşıp Sivas üzerinden karlı dağların dorukları göründüğünde baharın bu yöreye daha yeni gelmekte olduğunu da gözlemledik uçaktan.Erzincan üzerinden alçalıp, havaalanını pas gecen kaptan pilotumuz,bu yolculuk daha bitmedi dercesine Erzurum üzerinde bir tur attırdı bize…Ve nihayet sabah saatlerinde İzmir’de başlayan yolculuğumuz Erzurum’da başka bir boyuta sıçradı…Yıllardır Kaptan şoförlüğümüzü yapan İsmail “Ağabey ben geldim” diye çaldırdı telefonu… Buluştuk…İlk durak cağ kebapçısı…Kebap şişleri dolu geldi boş gitti… Yanında buz gibi ekşi ayran…Üzerine Kadayıf dolması…Artık yola çıkmak zamanı…
İkinci durak Tortum gölü kıyısı oldu…Her yıl gerçekleşen göle taş düşürme yarışmasının galibi yine yok…Bulunduğumuz yükseklikten olanca gücümüzle savurduğumuz taşların göl zeminine düştüğünü görmek yine mümkün olmadı… Anı fotoğrafları çekildi…Sonraki durak Tortum Şelalesi…Mevsim dolayısıyla su debisi yüksek…Ama 2004 de gördüğüm o muhteşem akıştan hala eser yok… “Küresel ısınma” diyor radyolardaki ajans spikerleri.
Birkaç kare aldım şelaleden…Diğerleri ilk kez görüyor şelaleyi.. Kıyı bucak dolaştı ekip,ayak basmadık yer bırakmadılar…Ben de kurulup dut ağacının gölgesindeki bir tahta masaya, odun ateşinde demlenmiş çay yudumladım; şelalenin ak köpüklü sularına dalıp,söğüt ağaçlarının sarhoş dallarına bakarak…
Gün kaybolmadan kayıp belde Yusufeli’ne ulaşmak gerek dedik; ayaklandık…Kaçıncı gelişim bilmiyorum ama bu gelişim daha farklı oldu…Genelde gece geçtiğim Yusufeli’ni gündüz gözüyle görmek imkanı buldum ben de…Bütün ekip, kasaba içindeki evden bozma otele yerleşme telaşındayken Osman ve ben aldık makinelerimizi omzumuza vurduk kendimizi, delicesine akan Barhal çayının karşı yamacındaki tepelere. Işık kaybolmadan,dağların gölgesi kasaba üzerine düşmeden bir iki kare fotoğraf alalım dedik…Kaçkarların zirvelerinden kopup gelen soğuk bir rüzgar vadi içinden yamaçlara doğru esip durdu gezintimiz süresince…Barınamadık…üşüdük…
Barhal çayının iki kenarında kurulu derme çatma kahvelere indik,bu kez Barhal çayının akışına daldık çaylarımızı yudumlarken. Dağların arasında sıkışıp kalan Yusufeli’ne gece erken geldi…Barhal’ın kıyısına indik…Üç ayak sehpalarımızı kurup gecesini de fotoğraflamaya başladık hem Barhal’ın hem de Yusufeli’nin… Yol yorgunu gözlerimiz uykuya hasret erken girdik yataklara…
***
Sabah daha horozlar bile ötmeden Halil abinin ayak sesleri ile uyandım…Bir iki kare fotoğraf alırım belki diyerek erkenden çıktım sözde otel odamızdan… Sokaklar bomboş…Çorbacı yeni açmış…Halil ağaya uyduk ve yapmadığım bir şey yaptım…Tereyağlı kelle-paça içtim…Keşke içmez olsaydım…Üç gün boyunca geçmedi barsak ve mide problemim…Etkinliğin son günü toparladım kendimi…
İsmail Hakkı biraz geç geldi… Ekip de geç uyandı… Daha fazla gecikmeyelim diyerek kahvaltıyı Sarıgöl beldesindeki köy kahvelerine bıraktık…İyi de yapmışız…Fırından sıcak pide,bakkaldan taze peynir,domates,salatalık ve taze demlenmiş çay…Derya’cık bir de kocaman karpuz ekledi mi sofraya…Ufff !... yeme de yanında yat…
Emre ucuz berberi buldu sakal tıraşına oturdu…Osman ve Kamil fotoğraf derdinde…Biraz oyalandık… Vadi boyunca yükselerek Barhal Beldesine ulaştık… Ziyaret yerimiz köyün hemen üstündeki Barhal kilisesi…Ermenilerden kalma taş yapı…uzun yıllar cami olarak kullanılmasından olsa gerek temiz kalmayı başarmış günümüze kadar…Yine dağıldık…Herkes fotoğraf karesi peşinde…Dere kıyısına indim… Hem serin, hem yeşil…Derenin karşı kıyısındaki arı kovanlarını gördüm,oyalandım… dere koşar adım akıyor… Çoruh’a ve denize hasret… Hava kapanmaya başladı…Yağmur yağdı yağacak…
Barhal deresinin çılgın akışını fotoğraflamak için yol kıyılarında küçük molalar verdik…Yağmur geldi geçti…Ama yükseldikçe hava da serinlemeye başladı…Kızlar üşüyor… Yaylalar köyünde İsmail Hakkı‘yı araç ile Olgunlara yolladık…Biz yürüyerek gideceğiz son bir saatlik yolu…Biraz nefes açmak, ekibi de yayla havasına alıştırmak gerek…iyi oldu…Farklı kareler çektik yine…Akşam saatlerinde Olgunlara ulaştık…Pansiyonda odalarımız hazır…Dün geceden sonra cennet gibi geldi bize Kaçkar pansiyon…Rahatlığı ile…
Yağmur yağmaya başladı… Hava iyice serinledi…Hava sıcaklığı 8 derecelere düştü… İsmail Hoca kaloriferleri yaktı sağ olsun… Herkesin gözü dışarıda…”Ya yağmur dinmezse ?” sorusu havada dolaşıp duruyor…Aldırmıyorum…Kaçkarların havasını iyi koklarım; "yarın hava pırı,l pırıl olacak" desem kimse inanmaz…Yol yorgunuyuz…Biraz da hava serin…Girip yatağa kemikleri ısıtmak ve uyumak gerek…Halil ağam dere sesi iyi olur diye odayı dere tarafında seçmiş…Nerden bilsin garip uykusuz gecelere yoldaş olacağını… Deli gibi akan derenin sesinden derin uykuya varamadık hiç…Halil ağabey akıllandı… Bundan sonra dağ tarafından seçecek odasını…Ömrün uzun olsun Halil ağabey…İyi geceler…
Zeynel AYDIN