-
Kaçkar Dağları B.Trans Yürüyüşü 1
Harita üzerinde aylarca süren bir çalışma ve daha önce bir seferde hiç yürünmemiş bir parkur; yıllardan beri hayalini kurduğum
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Kaçkar Dağları B.Trans Yürüyüşü 1
Kaçkar Dağları B.Trans Yürüyüşü 1
Kaçkar dağları içinde seyahat etmenin adına, ister bir tutku deyin, isterseniz kara sevda, hiç fark etmez. Çünkü o muhteşem güzelliğin koynuna daha ilk adımı attığınız anda, her ikisinin de uygun bir yakıştırma olduğunu hemen anlayıvereceksiniz.Onlarca yıl geride kaldı Kaçkarların vahşi doğası ile tanışalı… Ve bir o kadar da farklı insan ile yol arkadaşlığı yaparak, bazen senede iki, hatta üç kez gidiş gelişlerimiz oldu farklı rotalardan. Her gidenden övgü dolu, aynı sözleri duymaya öyle alıştık ki, kanıksamış olmamız gerekirken yeni heyecan dalgaları sarıp sarmaladı yorgun ayaklarımızı. Ve her dönüşümüzde yeniden bekler olduk bir sonraki gidiş tarihimizi… Senelerden beri gidip geldiğim bu coğrafyadan o kadar güzel anılarla ve dostluklarla geri döndüm ki hepsinin güzelliği farklı, anlatılası yönleri zengin.
KAÇKAR dağları Büyük Trans Geçişi olarak adlandırdığım ve bu yazıya konu olan en son gidişim ise, uzun yıllardan beri hayallerimi süsleyen ve yine uzun zamandan beri planlamasını yaptığım, rota analizleri ile aylarca uğraştığım başlı başına bir olay. Programı gerçekleştirme yılı olarak 2010 Ağustos ayını ilan ettiğim andan itibaren de sürekli yükselen bir heyecan dalgası ile kasıp kavrulduğum bitmez tükenmez bekleme ayları yaşadım.
Faaliyet tarihini belirlediğim andan sonra, bana eşlik edecek olan ekip arkadaşlarımı seçmek kaldı geriye… Birçok arkadaşımın bu etkinlikte benimle olmak istediğini bildiğim halde, yaklaşık 90 Km’lik toplam rotanın neredeyse yarısının bilinmezlik durumu nedeniyle seçme yapmak zorunda kaldığımın hepsi farkındaydı… Doğa yürüyüşlerimiz esnasında fiziki kondisyon durumları, paylaşımcılık, ekip disiplinine uyum ve daha bir dizi kritere göre gözlemlediğim bazı arkadaşlarıma takım içinde yer alma teklifini götürdüğümde bir çoğundan olumlu tepkiler aldım… İş planlamasını en hızlı yaparak öncelik hakkı elde eden Ahmet Alaca, Atakan Bağırtlak ve Saffet Bey dört kişilik esas takımın da üyeleri oldular. Aslında İki veya üç kişi daha aramıza katılsın ve deneyim kazansın isterdim ama olmasını arzu ettiğim arkadaşlarımın zaman ve iş planlarında yaşadıkları sorunlar dolayısıyla yapacak bir şey kalmadı ve dışarıdan katılıma zaten kapalı olan etkinlikte, takımı da dört kişi olarak belirledik… Ara parkurlarda bize günü birlik eşlik ederek destek vermek isteyenler olsa da motivasyon sorunu yaşatacağı endişesiyle, maalesef onlara da HAYIR demek durumunda kaldık…
13 Ağustos 2010 Cuma sabahı, daha kuşlar bile uykusundan uyanmadan, İzmir Adnan Menderes Hava limanında buluştuğum takım arkadaşlarımın geceyi heyecana bağlı olarak uykusuz geçirdiğini anlamak hiç de zor olmadı… Çünkü aynı şekilde ben de her saat başı, yataktan fırlayarak, eksik bıraktığım küçük bir malzemeyi çantama yerleştirmekle uğraşıp durdum… Takım içinde Ahmet’in biraz da olsa diğerlerine göre tecrübesi fazlaydı,ancak yinede bütün ekibin hayati malzeme seçiminde eksikleri olabileceği aklımı meşgul edip durdu evden ayrılış saatime kadar. Ağustos sıcağının bunaltıcı havası da üstüne tuz biber oldu ve biraz daha erken ayrıldım evden; sahilde, deniz kenarında otobüsün gelmesini beklemenin daha uygun olacağı düşüncesiyle…
Uçağımızın güneşin ilk ışıklarıyla İzmir üstünde yükselmeye başladığı andan itibaren şehri bir sis perdesi içine hapseden nemli hava kütlesini gördüğümde, yeni günün de çok sıcak olacağını anlamak pek zor olmadı… Önce Ankara ve sonrasında saat 10.30 da Erzurum hava limanına ayak bastığımızda nispeten daha serin bir hava ile karşılaştık. Erzurum çarşısına ayak bastığımız saatlerde, hem ramazan hem de Cuma günü olması sebebiyle son alışverişlerimizi yapabilmek için uzunca bir süre açık market aradık… Üstüne üstlük aynı gün şehirdeki referandum mitingi işlerimizi biraz daha zorlaştırdı… Özellikle de kamp ocaklarımızda kullanmak üzere alacağımız 2 Lt.lik benzin ihtiyacımızı karşılamak büyük sorun oldu…
Bizi parkurun başındaki yaylaya taşıyacak olan köy minibüsüne ayak bastığımız öğle sıcağında iyiden iyiye bunalmış şekilde, geceden bizi esir alan uykuya yenik düşüverdik… Bozuk yollarda seyreden aracımızın sarsıntısıyla arada bir uyandığımız iki saatlik bölük pörçük uyku seansı hepimize iyi geldi…
Erzurum-Rize karayolu üzerindeki 2.600 m rakımlı Ovit yaylasının 2.400 m rakımındaki yol ayrımında, servis aracımızdan ayrıldığımızda saatlerimiz 17.00’yi gösteriyordu. Biraz da geceden yağan yağmurun serinlettiği yaylada, İzmir’in sabah 40 ‘C deki sıcağından sonra nerdeyse 19 ‘C civarında bir hava ile karşılaştık… İlk kampımızı kurarak geceyi geçirmeyi planladığımız Ekşioğlu yaylasının bulunduğu 2.700 m lik tepeye tırmandığımız ilk saatlerin heyecanı çok daha farklıydı. Ertesi gün tırmanacak olduğumuz 3.000 m lik tepelerin üzerinde dolaşıp duran bulutlar ise hiç de hayra alamet değildi.
“Ertesi günü sonra düşünürüz…” diyerek hava kararmadan yaylaya ulaşmanın gayreti ile kan ter içinde tırmandığımız tepeden Yayla ve sonraki gün tırmanacağımız rotayı görüp de nirengi noktalarını zihnime kaydettiğim anda rahatladım.
İftar için ezanların okunduğu saatlerde, hava kararmaya başlarken, iki saatlik bir tırmanış ile yaylaya ulaştık… Daha yaylaya ayak basar basmaz Karadeniz insanının misafirperver yaklaşımı ile tanışmak yorgunluğumuzu unutturan ilk ödülümüz oldu… Çadır yerlerini seçip de kurma işlemleri esnasında iftar sofrasından kalkarak yanımıza gelen ve yemek dahil, bir ihtiyacımız olup olmadığını soran yayla gençleri ve yayla sakinlerine sonsuz şükran duygularımızı ve teşekkürlerimizi yolluyoruz buradan…” Geceler burada soğuk olur, çadır açmak yerine camide yatın…” tekliflerini, mübarek günde ibadet için camiye gelecek olanları rahatsız etmeyelim diye geri çevirmemizi umarım yanlış anlamamışlardır…
Deniz seviyesinde sıfır rakımdan, aynı gün içinde 2.700 m rakıma ulaşmanın organizmalarımızda sıkıntı yaratmaması için yapılması gerekenleri, özellikle de sıvı alımı ve gıda gereksinimlerimize dikkat ederek nasıl aşacağımızı daha şehirde iken takım arkadaşlarımla konuşmuştuk… Yaylada ise pratik uygulamalar ve düzenli tekrarlarla hatırlatarak hayata geçirip, biraz da günün yorgunluğundan olsa gerek rahat bir uykuya vardık…
Ağustos ayında yörenin sıcak olacağı düşüncesiyle getirdiğim yazlık uyku tulumum içinde, daha ilk gecede 5 ‘C lere düşen hava sıcaklıklarında üşümedim dersem yalan olur, ancak uzun zamandan beri hayalini kurduğum bir olayı gerçekleştirme aşamasında olmanın verdiği mutluluktan sebep, pek de aldırmadım üşümeye…
14 Ağustos Cumartesi sabahına yayladan ayrılıp otlağa giden sığır sürülerinin sesleri ile uyandık. Çadırların önünde kahvaltı telaşına düşmüş, biraz da sabahın serinliğinde üşüme belirtileri içindeki bizlere, şaşkınlıkla bakan inek sürüleri arasındaki diyalogumuzu ve ortama yaban halimizi varın hayal edin artık.
Zeynel AYDIN
Takım Lideri