-
Ilgaz Dağları Fotoğraf Kampı
Türkiye'nin tüm dağlarına gitmişlik varken adı türkülere konu olan Ilgaz'dan vazgeçilir mi ?
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Ilgaz Dağları Fotoğraf Kampı
Ilgaz Dağları Fotoğraf Kampı
Zeynel hocamın da dediği gibi her kampın yol hikâyesi ve güncesi aranıza ilk kez katılanlardan ve adına ‘’kurban’’ denilen birisine yazdırılır... Eeh! bu seferde talih bana vurdu… Buyurun günce;Ben de her çalışan insan gibi en ufak bir tatili bayram ilan edenlerdenim aslında... Hele bir de bayram olunca… “Bu bayrama bir kamp yakışır” dedim ve yüreğimin sesini dinleyip düştüm Patikatrek ile yollara. Yeni bir grupla… İçi doğa sevgisi dolu olan yeni insanlarla tanışmak, yurdumun görmediğim güzelliklerinden birini daha gördüklerim arasına eklemek, deneyimlerime yenilerini dâhil etmek beni çok heyecanlandırdı…Cumartesi sabah erkenden düştük yollara, grup kalabalık değildi; Konak’tan 5 kişi ile başlayan yolculuğumuza Karşıyaka’da bizi beklemekten sabır taşına dönen sevgili Gülşen, oğlu Onur ve Özkan’ı da alarak devam ettik maceramıza…
İlk mola yerimiz olan Kula da 2-3 saat geçirip, doya,doya eski Kula evlerini ve birbirinden sevimli çocukların fotoğrafını çekme fırsatı bulduk. Daha sonra, ne kadar bekletirsek sıkıntıdan o kadar börek çörek yapacağını düşündüğümüz son yolcumuz olan Yasemin arkadaşımızı Uşak’tan almak üzere tekrar yola koyulduk… Ama yolumuzun üstündeki peri bacalarını görünce dayanamayıp bir küçük kaçamak daha yaptık…
Tekrar yola koyulduk ve Yasemin’i Uşak’tan aldıktan sonra ki durağımız Dumlupınar Şehitliği ve abideler oldu..Bu arada Yasemini bekletmek işe yaramadı mı diye merak edenlere duyurulur;plan işe yaramıştı en çok yiyeceği o getirmişti…
Uzun ve Polatlı'dan itibaren aralıksız yağan yağmur altında süren yolculuğumuz sonunda sabahın erken saatlerinde sona erdi… Yağmur altında gece çadır kurmanın müşkülatından da kaçarak sabahı bekledik ve günün ilk ışıkları ile birlikte vardık yaylamıza… Yayla Sabahının iç titreten sabahında vakit kaybetmeden kurduk çadırlarımızı… Yaylamız iki mahalle; yığma ağaç kütüklerden oluşturulmuş klasik orta Karadeniz yayla evlerinin olduğu eski mahalle ve uzak şehirlerde yaşayıp memleket hasreti ile dönenlerin oluşturduğu birbirinin kopyası betonarme tek katlı evlerden oluşan yeni mahalle… Her sabah kampımızın kıyısından gecen koyun sürüleri, otlağa çıkan büyük baş hayvanlar… Ortada kaval ve sipsi sesi yoktu belki ama yine de beklediğimiz tahmin ettiğimiz bir yayla resmiydi Doğuca yaylası...
Kamp boyunca hiç yağmurumuz eksik olmadı… Biz “hay Allah yine mi yağmur” derken yaylada kalanların gözünün içi parlıyordu yağmura bakarken, her yer gibi belli ki kurak bir yaz geçirmişler… Gündüzleri sisli ve yağmurlu havası, geceleri ise hava sıcaklığı -7 oC gösterdiğinde, kamp malzemeleri iyi olmayan arkadaşlar için gerçekten zor bir durumdu… Karadeniz’in yağışlı nemli havası yaptı yapacağını yine… Nasıl bir iklime sahiptir Karadeniz… Gece kullandığın kolonyalı mendilin, gündüz ıslanan kıyafetlerin, ertesi gün olduğunda hala ıslak olan tek yerdir belki de…
Kamp boyunca yağmura rağmen ateşin hiç sönmemesi ve ısınmamız için sürekli odun, kütük taşımak zorunda kalan Zeynel hoca ve yardımcıları Mansur,Özkan ve kampın küçük erkeği Onur’a buradan teşekkürler…Kamp başında bitmeyen sohbetlerle gündüz ve akşamları da çok keyifli geçti..
Kampın ikinci günü Mantar safariden kaytarıp evine sığındığımız Nilüfer teyze ve bizim yüzümüzden eve giremeyen Halil amcaya da sonsuz teşekkürler…Bayram birinci sabahında kahvaltı için bize sıcak evini açan yayla sakinlerine de ayrıca teşekkürler..
Bayramın ikinci günü olan son günümüzde çadırlarımızı toplayıp bir günlüğüne de olsa eski mahalledeki ahşap yayla evine yerleştik. Son gecemizi bu şirin yayla evinde geçirip, sabaha kadar çıtır, çıtır yanan ateşi seyretme zevkini tattık. Tek odalı yayla evimizde koğuş istifi usulü yatıp, sabah erkenden İzmir’e dönüş için yola koyulduk…
Evet, bu uzun kamp serüvenimizde Yayla evlerinin iç mekân çekimleri dâhil bir sürü fotoğraf karesi yakaladık Doğuca yaylasında ve yollarda…
Bu kamp sonunda da her kampta olduğu gibi yeni arkadaşlıklar, sıcak dostluklar kuruldu; msn adresleri, telefon numaraları alındı…
Kamp sakinlerinin isimleri aklımıza düştüğünde kamp anılarımızdan yansıyan ilginç çağrışımlar kaldı zihnimizde…
Onur, deyince demli çay ve İĞRENÇ enerji yiyeceği…
Mansur, deyince ne versen itiraz etmeden yiyen…
Aysel, deyince tam tesisatlı kampçı…
Gülşen, deyince gözlerinin içi parlayan ve oğluna düşkün bir anne
Özkan, deyince +10 ‘C uyku tulumu ve ağzından hiç düşmeyen “garip anam” lafı…
Yasemin, deyince ‘’çok üşüdüm iç organlarım titriyor hocam” lafı…
Zeynel hoca, deyince tipik kamyon şoför edalı sürücü tipi… Ayrıca size kırgınım hocam bir kez olsun izin vermediniz Aysel ile bana şu arabayı kullanalım diye.
Filiz, deyince Şeker ve benim iki beden küçüğüm…
Ve ben, bilmiyorum sizde ne çağrıştırıyorum… Kesin normal hayatımda ne yediğimi
Merak ediyorsunuzdur…
Herkese her şey için teşekkürler…
Hocam azimle ve dikkatle araç kullandığınız için size ayrıca teşekkürler
Fatoş ÇOLAK
KAMP FOTOĞRAFLARI için :