-
Dumanlı dağ Doğa Yürüyüşü
İzmir'in kuzeydeki en yüksek tepesidir dumanlı dağ; adı üstünde Batı'dan Ege'ye gelen ilk hava akımları onda toplanır o yüzden Dumanlı dağ
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Dumanlı dağ Doğa Yürüyüşü
Dumanlı dağ Doğa Yürüyüşü
Her zaman olduğu gibi Doğa yürüyüşlerini yine renklendiriyoruz. Uzun yıllar öncesinden gelen bir alışkanlığımızın tekrar güncel duruma gelerek, aralıksız her Pazar gerçekleştirdiğimiz doğa yürüyüşü etkinliklerimizin yol hikâyelerini kaleme almak,dağda yaşadıklarımızı yazıya dökerek fotoğraflarla desteklemek, her hangi bir sebepten dağlarla buluşamayan ama onlara hasret kalarak bizi izleyen dostları bu yolla dağa taşımak fikrimize sahip çıkan değerli sporcularımıza teşekkürlerimizle…Biz her hafta sonu dağlarda olmaya, mevsimin soğukluğuna aldırmadan bağrımızı deli rüzgârlara açmaya, dağ havası almaya alışığız. Bu paylaşımlarla sizin duyduğunuz dağ özlemine bir nebze de olsa çare olabilmektir gayemiz…Bu haftanın doğa yürüyüşü güncesini Sevgili Hülya yazdı… Bize de yayınlamak düştü. Sizin için…
Doğa,o'na her dahil oluşumuzda bize beklentilerimizi vermiyor.Geçen hafta Bozdağ'ın karlı ama insaflı yüzünü gösterdiği yürüyüşten sonra bedenler yine karda olmak istedi.Yönümüzü Aliağa Çukurköy -Çıtak rotasına çevirdik. Spil eteklerinde bile kar olduğuna göre Dumanlıdağ'ın 1150 m'lik kütlesinin bir yerinde karla buluşmak tabi ki mümkündü.Hava raporları da bunu desteklese de diyorum ya beklentiler geçerli değil...Kuralları ve değişimleri doğa belirler...
700 m lerdeki Çukurköy'e doğru araçla yol alırken kar bize izini göstermiyordu ama asfalt çalışması,yoldaki düzenlemeler bir süre sonra rüzgar santralı ile karşılacağımız hissini veriyordu.Ne de olsa bölge bu tip yatırımların yeni gözdesiydi.
Sıcak aracın içinden mütevazi,çabuk ama enerjimizi canlandıran kahvaltımızı yapacağımız kahveye iniverdik. Soğuk hava sadece atmosferde var aslında ;gönlünüz sıcaksa herşey sıcak....Kahvede köy ahalisi bir masada, bizler diğerlerinde ...Hızlıca kahvaltımızı ederken değişik bir durum vardı ortada!Alışıklar mı gelişimize ?Yoksa misafiriz ya;iki çift laf edecekleri bir avuç insan mı onları şenlendiren....Evet ,"şen " insanlardı gördüğüm yüzler... Aklımda kalan ,sabah sabah kıraç bir dağın eteğindeki köyün, şen insanlarıydı...Deklanşörlerden sesler gelmeye başladığında onlar mutlu,biz mutlu...Umarım biz de onlara soğuk havada bir renk katmışızdır...
Ve başladık arşınlamaya köyü,dağı,taşı....Zaman zaman tezekler arasında yürüyor,dağın genel bitki örtüsünü oluşturan makilere çalım atıp bazen de onlarca yıl önce yapılan taş bir yoldan yukarıya doğru tırmanıyorduk. Dumanlıdağ'ın dokusuydu bu...Zirveye yaklaştıkça irili ufaklı kayalardan oluşan bir düzlük oluştu ve birden buralara kadar asfalt yol yapılmasına sebep olan rüzgar tirbününün temeli karşımıza çıktı.Yolu aştık.Yükselmeye devam ettik ama açılan yolun,buraya teknolojiyi taşırken topraktan çaldıklarını düşünüyordum.Rüzgar tirbününün sürdürülebilir bir enerji yaratması ve daha az petrol kullanımı demek olduğu sanki içimi kısmen rahatlatıyordu... Ama yine de karışıktı kafam...
Zirvenin köhne gözetleme kulesi ve "Burası zirve!" diyen dev kayaları ile kucaklaştıktan sonra yüzünü bir türlü göstermeyen bulutlar ardındaki güneş ile birlikte bir kuytuda ateşimizi yakıp dinlenmeye, atıştırmaya, çıkınımızdakileri yemeye başladık.Zaman ilerledikçe sıcaklık düşüyor,ama ateş başı muhabbetler ve pişen sucuklar soğuğa aldırmazlık yaratıyordu.Ateşin başında en sıcak yeri arayanların kendilerini ısıtma çabaları ve bomba gibi aniden patlayan közler aklımda kalanlar....
Çıtak'a doğru bir iniş düşünürken sertleşen hava koşulları ve zamanın daralması Zeynel Hoca'nın Hatundere'ye iniş kararı vermesini sağladı.İyi ki de öyle olmuş.Oldukça sert bir inişle başlayan ,nemli toprak olmasa neredeyse çarşak gibi kolay yuvarlanabilecek ,son derece dikkat gerektiren bir eğimli zeminde,yine makileri ve kayaları çalımlayarak aşağılara inmeye başladık.Dikkatimizi yerden alabildiğimiz anlarda nefis bir manzaraya karşı yürüdüğümüzü farkediyordum.Ve birden yeşilin dozu artmaya başladı.Bitki örtüsü değişmese de ağaçlarla buluşmaya başlamıştık.Ağaç demek ,su demek..Su demek,yeşil demek...Dağın bir yüzündeki yaşam ,hayvanları için su biriktirip ,yağmur hasat ederken diğer yüzündeki yaşamda ise ağaçların arasından suyun sesi çalınıyordu kulağımıza ve aşağıda adında "dere" geçen bir köy bekliyordu bizi.
Bol bol yeşil doku ve dev kayalar yanyana aşağılara doğru sıralanmışken birden kendimizi çamur bir zeminde bulduk.Zordu ama doğanın size sunduklarını yaşama keyfini benimserseniz,eğlenebiliyorsunuz..Çamur tecrübesinden sonra bir meranın kıyısından hatta içinden büyük başların şaşkın bakışları ile yola çıkabilmiştik.Bir süre de yolda yürümeye devam ettik..Zaman zaman uçuşan kar taneleri bize eşlik ediyordu.Arkamıza baktığımızda inişe başladığımız yerde toz bulutu halinde kar yağışını görüyorduk.Hatundere köyüne vardığımızda, hava kararmış,akşam ezanı okunuyordu.Köye girerken son bir çamur banyosundan sonra derenin üstündeki köprüden geçerken birden aklıma şoförümüz İsa geldi.Geçen gezide atıştırdıklarımızdan dolayı arabayı kirlettiğimiz için şikayetleniyordu ya.. "Şimdi acaba bizi botları çıkartıp mı araca bindirir ?" yoksa "elinde fırça ve su ile mi karşılar bizi "derken olan oldu.:)))Hatundere kahvesinde sıcak çay hayalleri kurarken İsa ,elinde hortum ve fırça ile karşıladı bizi...İşini garantiye almak için tek tek fırçaladı botları da..Kimsenin çamurla uğraşacak hali yoktu ama o halde araca binmek de ona haksızlık olurdu.;)
Çaylar içildi.Ekibin en genç üyeleri biraz buruktu.Köye yaklaşırken fotoğraf makinelerini kaybetmişlerdi.Biz dinlenirken biraz geriye yürüyüp aradılar ama hava karanlıktı ,bulunamadı...Bir hayırlı insanın eline geçsin ve geri gelsin makina..Kızlar üzülmesin:(..Malı ,alıp yerine koyabiliyorsun ama içindeki anıları satın alıp geri getiremiyorsun işte...İyi düşünelim biz:İyi bir insanın eline geçecek ve makine geri gelecek,hep beraber sevineceğiz....:)
Ve son....Araca binip dönüşe geçtiğimizde eski deneyimler,anılar paylaşılıp bir sonraki haftanın planları konuşulurken bir yandan ısınıp gevşedik bir yandan da yavaş yavaş vedalaştık.
O anda iki şeyi çok iyi biliyordum;...İlki,herkes eve gider gitmez teknolojiyi kucaklayıp fotoğrafları paylaşacaktı... İkincisi de bugün bize katılamayan arkadaşların merakla bizden gelen paylaşımları bekledikleriydi.
Ama bir şeyi bilmiyordum;..Eve döner dönmez yorgunluğumun farkına varırken,"çarşambaya kadar ancak yazarım" dediğim bu satırları yazacağımı...İnişin ben de yarattığı heyecan ile 1150 m lik Dumanlıdağ'dan indiğimiz rotadan yani Hatundere'den başlayarak tırmanmayı hayal ediyorum...Tabi ki doğa izin verirse....
Hep tırmanacak dağlarımız,kıyısına ineceğimiz göllerimiz,içinde kaybolacağımız ormanlarımız,içinden ıslanarak geçeceğimiz derelerimiz olması dileğiyle...
Hülya ŞENOĞLU