-
Burası Efeler Yolu
Efeler Yolu 13.Etap Karakoyun Yaylası 1.400m den başlayıp 2025 m'lik zirvelerde Efelerin yurt edindiği yataklardan geçiyor...
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Burası Efeler Yolu
Burası Efeler Yolu
Uğraşı alanınız her ne olursa olsun, Efeler Yolunun adını çok sıkça duyacaksınız bundan sonra; o kadar iddialıyım. Neden mi? Rahmetli babacığım “ niyet neyse, akıbet de odur evlat …”derdi, sürekli… Efeler Yolu projesinin isim babasından başlayın, projenin mimarlarına, hatta rotaların oluşmasına emek koyan, Ege dağlarının yanık tenli çobanlarına varıncaya kadar birçok insanın iyi niyet taşlarıyla döşenmiş, alın teri ve emekleri var bu yolda… Öyle ki, yürürken o emek ve alın terini görebilirsiniz etaplarda !…
Projenin adından ilk haberdar olduğum andan itibaren, bir ucundan da biz tutalım ve katkımız olsun bu güzel insanların çabalarına dedik ve her geçen gün biraz daha muhteşemleşen bir dostluk kervanı içinde bulduk kendimizi; projede görevli tanıdıklarımızdan, geri plandaki gizli kahramanlarına varıncaya kadar... Gerek bireysel gerek kurumsal olarak toplamda neredeyse 30 yılı sığdırdığımız Doğa Sporları, Dağ- Doğa Fotoğraf Yürüyüş yaşantımızda, içinde olmaktan keyif aldığım birkaç oluşumdan birisi “Efeler Yolu” ve umarım bozulmadan devam ederler; etapların her birisine katkı koyanlar ve bundan sonra koyacak olanlar, ne kadar iyi niyet taşı döşerler ve destek olurlarsa, fazlasıyla uzun ömürlü ve kalıcı olacak diye düşünüyorum; kendimce… O yüzden de diyorum ki “Efeler Yolu ismini daha çoook duyacaksınız, sadece Ege’de değil, Türkiye ve hatta bütün dünyada…”
13 Eylül Çarşamba günü, Yolun 3. Etabı olan Y.Kızılca-Bayramlı parkurunun işaretlemesinde görev alıp hemen bir gün sonra, daha önceden planladığımız zorlu bir etabı işaretleme sorumluluğunu da üstlenince, her ne kadar beden yorgun olsa bile, heyecan verici bir mutlulukla, 15 Eylül Cuma günü 20 Km’lik uzunluğuyla Karakoyun – Ovacık hattının işaretlenmesine de katıldık; Ben, Ahmet Alaca, Hüsnü Özenel, Erdal Yılmaz ve Kiraz ilçemizden bize destek veren sevgili Soner Topal ile birlikte; Soner deyince onun için ayrı bir parantez açacağım lakin nereden başlıyayım bilemiyorum; çünkü onu anlatmaya başlarsam bu yazıda anlatacak olduğum asıl konunun tamamen olmasa da dışına çıkacağımdan eminim… O yüzden Soner için, çalıştığı kurumdan izin alamadığı için, mesai bitiminde, kendi eliyle yaptığı ATV’sine binip, Kiraz’dan yola çıkarak gecenin karanlığında ATV ‘yi bir çobana emanet ederek, gece saat 21.00 de, 1.400m rakımda kurulan kampımıza, sırt çantalı yürüyerek ulaşan asil yürekli ve çakı gibi bir delikanlı diyeyim yeter…
15 Eylül Sabahında, Kiraz ilçe merkezinde diğer bir etabı boyayacak ekibimizle buluşarak malzemelerimizi paylaştık ve iş akış planımızı konuşarak ayrıldık; bizim ekiple Kiraz Çatak vadisi üzerinden, Egenin Alpleri Bozdağların gölgesine saklanmış ve belki de asırlarca göçebe Türkmen boylarına yurt olmuş (Mezarlık kalıntılarından belli) Karakoyun Yaylasına saat 12.00 gibi sorunsuz bir şekilde ulaştık. Yaklaşık bir ay kadar önce Bozdağ istikametinden gelip kamp kurduğumuz bu güzel yerleşkeye bir kez daha gelmenin mutluluğuyla alelacele çadırlarımızı kurup yerleştik; çünkü günün geri kalan saatinde yapılması gereken işlerimiz var; 2 Kg Beyaz, 2 Kg Kırmızı boya, Tinerler ve diğer yedek malzemeleri de yanımıza alarak daha önce hiç yürümediğimiz ama etabın oluşması esnasında yürüyen arkadaşlarımızın kayıt altına aldığı izlerini GPS ile takip ederek rotadaki ilk işareti, kamp alanındaki kayac üzerine saat 13.00 de boyayarak heyecanlı bir başlangıç yaptık… Hüsnü’nün elinde Kırmızı, Ahmet’de Beyaz boya kutuları, Benim elimde ise ertesi ve sonraki gün kullanılması muhtemel 2’şer kg lık yedek boyalarla, 1.400m rakımdan, Güney-Güney Doğu istikametinde, %27 eğimli hat üzerinden işaretlemeleri kusursuzca yapmaya çalışarak tırmanmaya başladık. Bu erken boyama bize ertesi gün sırt çantalı tırmanış esnasında hem malzeme taşıma hem de aklimatizasyon ( Yüksekliğe uyum) sorunu yaşamamak adına oldukca iyi geldi; antrenman niyetine... Yürüyüşün ilk bir saatlik bölümünde 1.700m lik sırt hattına ulaştığımızda yüksek ultraviyole ile karışık serin bir dağ rüzgârı karşıladı bizi ve öğle sıcağında tırmanırken terleyen bedenimiz azıcık da olsa nefes aldı… Enerjimizin doruk noktasında olduğu, ilk gün motivasyonu ile tempomuzu bozmadan sırt hattının 2.5 km'lik bir mesafesini daha, 100m rakım yükselerek boyadık ve kampa dönüş süresini de hesaplayarak daha nereye kadar boyayabiliriz hesapları yapmaya başladık… Önümüzde uzanan uzunca hattın zorluk derecesini düşünerek, ertesi günü yapılacak işi kolaylaştırmak ve 20 Km lik etabın en azından büyük bir bölümünde zaman kaybetmeden tırmanarak günü verimli kullanmak adına 1.850 m deki ilk su kaynağına kadar tırmandık, üçüncü bir saatlik bölümde…
Su kaynağıyla karşılaşmak morallerimizi yükseltti; çünkü bize hat üzerinde içme suyu kaynağı yok bilgisi verilmişti. Sevindik; çünkü ertesi gün bir de ana kamptan itibaren su taşıma derdinden kurtulduk. Eylül ayının sonunda, hala canlı akan buz gibi kaynak suyundan kana, kana içerek serinledik. Saat 13.00 den saat 16.30 kadar tepemizde boza pişiren öğle güneşinin bedenimizden buharlaştırdığı bütün suyu yerine koyamasak da yeterince depoladık; adının “Gelin indi gediği…” olduğunu sonradan öğrendiğimiz bu yerdeki kaynak başında 15 dakika kadar mola verdik. Yanımızda getirdiğimiz tüm boyalar ve yedek malzemeyi birbirinden farklı noktalara dağıtarak yarpuz otları içinde sakladık; dönüşte kullanacağımız yedek sularımızı da mataralarımıza doldurup dönüşe geçtik…
Kampta nöbetçi bıraktığımız Erdal her ne kadar akşam yemeklerini, geri dönüşünüzü gördüğüm anda yapmaya başlarım dese de daha fazla canı sıkılmasın tek başına kampta diyerek hızlı bir tempo ile inişe geçtik. Tırmanırken 3 saat gibi bir zamanı kullanırken inişte serbest stil yürüyerek 1 saatte ana kampa döndük…
Yürüyüş rotamız üzerindeki tek su kaynağının bulunduğu yerin “Gelin indi gediği…” olduğunu söylemiştim ya, bu ismin ne anlam içerdiğini de masalsı bir içerikle dağdaki çobanlardan dinledim, ki sizinle de paylaşayım; paylaşayım ki, her bir taşının altında milyonlarca öykünün saklı olduğu güzel yurdumun taşına toprağına bir kez daha sevdalanalım hep beraber, gönül birlikteliğiyle…
Geçmiş zamanlarda, Karakoyun yaylasını yurt edinen göçebe Türkmenlerin dağın öte yakasında, yerleşik düzendeki Ovacık yaylasından gelin aldıklarını öğrendik... Ovacıktan alınan her gelin kızın bugün yürüdüğümüz bu hat üzerinden at sırtında o dağı aştığını ve bu suyun başında attan indirilerek soluklandırıldığını dinledik yerel halktan... Ve dinlerken de yürürken de ne al duvakların içinde gelin almaların yol hikâyeleri bir biri ardına sıralanıp geçti gözlerimizin önünden... Sadece bu bile yeter bir insanı sallamaya değil mi? Şimdi siz de oturun arkanıza, henüz yürümemiş olsanız da görsellerden bakarak göreceğiniz bu dağın öte yakasından dağı aşarak gelen gelin alma kervanlarını ve olası yaşanmışlıkları bir düşünün hele…
Daha bunun gibi birbirinden ilginç onlarca hikâyenin sırlarını saklıyor bu rota; mesela dağın 1.950m yüksekliğinde oldukça stratejik bir konumdaki bu düzlükte, hala düzenli bir şekilde günümüze kadar bozulmadan gelmiş olan kayrak taşından örme mezarların hikâyesini henüz anlatan olmadı ama orada, o anda olup da akıl yürütmek bile sizi alıp götürmeye yetiyor; öyküden öyküye…
Dağın Doğu-Batı istikametinden ve bir sonraki Güney- Kuzey sırt hattında 1.700m ile 2.025m aralığında birbiri ardına dizilenmiş onlarca zirvenin hemen eteklerindeki onlarca düzlük alan hem konargöçerler hem de Efelerin barınma saklanma amaçlı kullanma ihtimali çok yüksek olan konumlar. O yüzden Efeler Yolu rotalarının her biri farklı güzelliğiyle öne çıkıyor olsa da bence bu rota çok daha kıymetli. Rotayı baştan sona doğal, tarih ve kültürel özellikleriyle değerlendirirken yürüyüşçü gözünden ve teknik yönleriyle de ele almayı unutmamak gerek… Rota, Ovacık yaylası civarı hariç baştan sona açık alan ve geniş bir görüş sahasına sahip; bitki örtüsü alpin çayırları ile yükseklikleri 15-20cm yi geçmeyen bazı dikenli otçul örnekler, yamaçlardaki nemli dere yarıkları içinde yarpuz ve yoğun bir kekik çeşitliliği dağılımı mevcut; zirveyi aşıp da Kangal yaylasına doğru giden sırt hattında ise yoğun bir Geven örtüsü hakim. Alt rakımlarda Eğrelti otları, böğürtlen tarzı meyveli ve meyvesiz sarmaşık türlerine oldukça sık rastlamak mümkün. Yamaçlarda oldukça seyrek bir aralıkla yer, yer kara söğüt benzeri ağaçsı örnekler de mevcut… Yabani canlı türler içinde, çobanlardan öğrendiğimiz kadarıyla Kurt ( söylenceye göre devlet bırakmış), Tavşan (Yamaçların birisinde biz gördük), Yılkı atları dağın her yerinde yoğun ve koloniler şeklinde yaşıyorlar ki bazılarını izlemek gerçekten keyif veriyor, Dağın zirvesindeki gevenlik doku içinde önümüzden kalkan 14-15 adetlik bir domuz ailesinin kaçışını izlemek de kısmet oldu ekibimize… Kanatlılardan ise keklik ve bazı kuş türleri ile Şahinleri gözlemlemek de kısmet oldu… Sürüngenlerden kertenkeleleri saymazsak en kıymetli olan, Kangal yaylasında karşıma çıkan ve neredeyse üstüne basmaktan son anda kurtulduğum Osmanlı Engereği / Yerel adıyla Dağ Alası, zehirli türlerden…
Rotanın teknik analizine gelince; Karakoyun Yaylası rakım 1.420m, Ovacık istikametinde yer, yer %27 lere çıkan bir eğim, kısa bir mesafede Maksimum %35, uzunca mesafelerde ise %7 ile %15 aralığında, yuvarlak ortalama ile %11-%12; Toplam uzaklık 20,1Km; Minimum irtifa 1.030m Maksimum irtifa 2.025m; Düşme yuvarlanma riski yok denecek kadar az ancak bu durum herkesin yürüyebileceği bir rota algısı yaratmasın; Ovacık yaylasından yürüyüşe başlayacak olanlar ortalama 1.000m civarında bir rakım yükselecek ki bu da bir yürüyüşçünün gün içindeki sınır değerlerini aşar; bir gün içinde yürünecek mesafe değerleri de o yükseklikte oldukça zorlayıcı olup profesyonel yürüyüşçüleri dahi zorlar ama ara yerde bir kamp atılırsa ( rota üzerindeki kamp atılabilir yerlerde su olmaması sebebiyle o da ayrı bir sorun ve konaklama tercihlerinde ekstra yük demek); kondisyonunuz iyiyse ve kendinize güveniyorsanız mutlaka yürüyün ama rehbersiz değil… İdeal yürüyüş mevsimi, Bahar ve Sonbahar ayları yaz aylarında yüksek UV ışınlarından korunun ve yeteri kadar suyu da taşırsanız sorun olmaz lakin kalıcı kar yağdığında kayma ve düşmeye bağlı kaza riskleri artar; soğuk rüzgârlardan etkilenme oranı ise çok yüksek…
.../ devam edecek