-
Bozdağ Gece Yürüyüşü
Dağları yükseltilerine göre değerlendirip küçümsememek gerek yoksa alınır, gücenir ve öğretir, hiç de öyle olmadığını
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Bozdağ Gece Yürüyüşü
Bozdağ Gece Yürüyüşü
Gecikmiş bir yol hikayesi...
Konteyner içinde 2,5 saat; dağ öğretir…
Dağlardan hiç bu kadar uzak kalmamıştık; pandemi sebebiyle, neredeyse hepimizin kendi mağarasına saklanma süresi bir hayli uzun oldu ve çok sevdiğimiz dağlarımızdan uzak kaldık; iki kış, iki de yaz. Geçtiğimiz sezonda aralıklı olarak da olsa bir araya gelmelerimiz oldu ama hep içimizde taşıdığımız bir korkuyla; dağcılık ve doğa sporlarının ruhuna aykırı bir mesafeli olma hali yaşadık hep, kavuşmaları ve sarılmaları özleyerek. Neyse ki, geçtiğimiz Ağustos ayı içinde iki güzel etkinlikle az da olsa korkularımızı yendik ve artık biraz da “Kendi dağımızda yürüyelim” diyerek, Ege’nin Alpleri olarak tanımladığımız Bozdağlara bir gece yürüyüşü tertipleyerek sezon açılış etkinliği olarak ilan ettik…
Hem Bozdağ zirve tırmanışı, hem gece, hem de sezon açılışı olunca farklı korku ve endişelerle yüzleşmiş olacaklar ki birçok arkadaşımızdan ses çıkmadı, hayırlısı diyelim; dağa giderken davet var, ısrar yok dedik ve geri sayımı başlattık biz de...
Dağlarda ne kadar deneyimli olursanız olunuz, tırmanacağınız dağa defalarca gidip gelmiş de olsanız, her gidiş için aynı düzen ve titizlikle hazırlanmanızı öneririm; naçizane… Çünkü dağların özel konumları sebebiyle tırmanış koşulları da an be an değişebilir. O yüzden, yeni gelen arkadaşlarımızı da düşünüp günler öncesinden bildirimler yollayarak nelere dikkat edilmesi, nasıl bir hazırlık gerekliliği ve rotada karşımıza çıkacak zorlukları aşama, aşama arkadaşlarımızı bilgilendirerek risk hesaplarımız da ona göre yaptık. Gündüz hava sıcaklığı ile zirveye ulaştığımızda rüzgârın da etkisiyle hissedilen sıcaklık derecelerinin henüz hazır olmayan bedenlere şok etkisi yapacağını bilerek planlamalarımız da ona göre yaptık; acil durum battaniyeleri ve uyku tulumlarına varıncaya kadar doldurduğumuz sırt çantalarının ağırlığını hiç düşünmedik bile; çünkü çıkış rotamızı ay ışığı altında ve oldukça keyifli bir parkurda planladık; o yüzden tırmanış tempomuzu da oldukça yavaş tutarak zorlanmadan zirveye ulaşacağımızı düşündük; öyle de oldu…
Sıcak bir İzmir hafta sonunda bir araya gelerek servise bindik ve kaşla göz arasında kendimizi Ödemiş çarşısı içinde, açık hava halk pazarında ve daha çok da ödemiş köftecilerinin önünde buluverdik. Her ne kadar yüksek rakımlara giderken beslenmeye dikkat etmemiz gerektiğini bilsek de, nefes kesen acılı, baharatlı yiyeceklere sanırım biraz fazla yüklendik. Kent belleğini en güzel yaşatan yerleri görmek amaçlı geziye müzeleri de ekleyerek yediklerimizi sindirme çalışmaları yaptık; Birgi çarşısında sodalar ve sade kahvelerle midelerimizi sakinleştirmeye çalışsak da sanırım yeterince başaramadık. 1.100m rakımdaki Kemer köyün yayla havası akşam serinliğiyle buluşunca farkında olmadan üşütenler oldu içimizde ve sırt çantalarına saklanmış montlar giyildi gece yürüyüşünün başlayacağı saati beklerken.
Uzun süreden beri birbirini görmeyen ilk kez karşılaşmış insan psikolojisiyle “muhabbetin belini kırdık” derler ya hani, bizde de tam öyle oldu ve baktık ki, gün boyunca heyecanla beklenen an geliverdi. Sırt çantaları tekrar gözden geçirildi son hazırlıklar yapıldı, köy kahvesinden alınan sıcak sular da termoslara dolunca yola çıktık; yol üstünde koyun sürüleri ve kangal köpekleri var aman dikkat edin diyenlere rağmen, hatta bazıları “sakın gitmeyin” dese bile, “önünüzde yürünecek yol varsa yürümeden bitmez “ diyerek, gecenin karanlığına ilk adımı attık; saat 23.15
Yürüyüş batonlarının Arnavut kaldırımı taş döşenmiş sokaklarda çıkarttığı sesleri merak eden köy sakinlerinin balkon ve pencerelerdeki meraklı bakışları altında bazılarıyla selamlaşarak sokak lambalarını geride bıraktık… Gerçek karanlıkla ilk tanışma… Karanlıkta yürüme teknikleri hakkında kısa bir bilgilendirmeyle, olası kazaların önünü almak adına sık sık uyarılar yaparak dikkat ve konsantrasyonu üst seviyede tutmaya çalıştık sürekli…
Köy merkezinden ayrılıp yavaş yavaş Bozdağ zirvesinin siluetine yaklaşmaya başladığımızda grubun azim ve kararlılığını gören gök tanrı yeni ayı ışık etti yolumuza… Ancak karanlığa alışan gözlerin ay ışığı ile karşılaşması sorunlar yaratmadı da değil; mesela bir karanlık, bir aydınlık arasında gidip gelen göz bebeklerinin geç uyum sağlaması ayakların tökezlemesi ve baş dönmesi ile buna bağlı olarak da mide bulantısı gibi rahatsızlıklar baş gösterebilir. Dolayısıyla düşme riskleri de artar. Hani derler ya ay ışığında yürümek ne güzel... Aslında hiç de öyle değil ve uyarılarımızı yaparak riskleri minimize etmeyi başardık.
Dağın zirvesine yakın bir kuytuya konuşlanmış koyun çobanının varlığından köy kahvesinde haberdar olmuştuk; kahvedeki delikanlılar kızların cesaretini test etmek için olsa gerek “çobanın Kangal köpekleri sizi yaklaştırmaz parçalar…” tarzından gereksiz beyanların tam detayından, köpeklerin sesini uzaktan uzağa duyduğumuz anda haberdar olabildim… Çözülmeler de başladı… "Acaba gitmesek mi.." tarzında serzenişleri bertaraf edip motivasyonu sağlamış olsak da bu kez de tempo hızlandı… Karanlıkta havlayan köpeklere yaklaştığımızda, onların da bizden korktuğunu görünce ekip toparlandı ve eski neşesine kavuştu…
Yükselen tempo nedeniyle zirveye erken ulaşacağımız belli oldu ve kısa kısa molalarla terimizi soğutmaya başladık mecburen çünkü serin esen dağ rüzgârının o mevsimde bile dondurucu etkisi olacağı aşikâr… Zirveye hesap ettiğimizden bir saat önce ulaştık ki bu da gün doğumuna kadar en az iki saat zirvede beklemek demek… Kolay mı? Tabi ki çok zor ama imkânsız değil… Ancak hangi mevsimde olursa olsun zirvelere giderken yeterli koruyucu malzeme yoksa yanınızda, işiniz zorun da ötesindedir. Bizimkisi de öyle oldu… Zirvedeki korunaklı minik Kulübeyi de bizden önce gelenler doldurunca bize daha aşağıdaki yıkık dökük olan Konteyner kaldı ve alelacele doluştuk içine; temiz mi pis mi demeden, sürü güdüsüyle birbirimize sokularak, serin dağ rüzgârının hissedilen sıcaklığı oldukça düşürmesi sebebiyle, peş peşe gelen otomatik talimatlara harfiyen uyarak…
Sırt çantalarımızdaki yedek kıyafetleri giymek saniyeler aldı; terli ve ıslak olanlar ise rüzgâra teslim kurumaları için… Üst üste giyilen polarlar, yetmedi onun üstüne montlar, bereler eldivenler hepsi tekmili birden… Ağustos ortasında donarak öleceğiz burada tarzında espriyle karışık serzenişler; gerçeklik payı da var…Siz bakmayın öyle Bozdağların zirvesi ne ki tarzındaki küçümsemelere, Bozdağlarda yaşanmış dağ kazalarının ölümcül olma oranına bir göz atın anlarsınız…
Zaman geçmiyor Konteynerin kırık kapısından zaman zaman içeri dolan serin rüzgâr herkesi şöyle bir dolaşıp kontrol ediyor; uyumayın sakın der gibi… Uyku tüm kollarıyla sarıyor soğuyan bedenlerimizi; birisinin uyanık kalması gerek kontrolü kaybetmemek için ama nafile, oturduğum yerden omuzlarıma düşen başımın ağırlığıyla uyanıyorum sık sık… Uyanır uyanmaz ilk soru herkes iyi mi? Olağan dışı koşullara hazırlık amaçlı yanımızda getirdiğimiz uyku tulumunu çıkartarak çok üşüyenleri koruma altına alıyoruz…
Ve şafak vakti tan yeri ağarmaya başlıyor… Kırık dökük konteynerin delikleri arasından süzülmeye başlayan güneş ışığına sarılıyoruz bir umut “hadi ısıt” diyerek… Acele etmeyin der gibi göz kırpıyor o da uzaktan uzağa ve yürümekten başka çare yok diyerek kalkıyoruz… Termoslardaki yedek sıcak sularımıza sarılarak hızlı bir kahvaltı ile az da olsa kendimize geldik… Güneş biraz daha yaklaştı ve ısınmaya başladık… Ağustos ortasında donma riskini atlattık ancak yorgun ve uykusuz bedenle inilmesi gerek zorlu bir patika ve yaklaşık 2,5 saatlik bir zaman var özlediğimiz konfora kavuşmak için… Tüm risk hesaplarını yaparak süreyi uzatıyor olsak da tempoyu düşürüp yavaşlattık olası kazaların önünü almak adına ve yaklaşık 4 saatlik zorlu bir inişle dönüş gerçekleşti…
Kıssadan hisse;
Hiçbir dağı küçümseme, ne kendinle ne de arkadaşlarınla yarış etme, gücün varsa onu kendin için olduğu kadar arkadaşın için de kullanmayı unutma, dağa tek başına gidilmeyeceğine göre arkadaşlarınla git ve onlarla birlikte dön; ne bir önce, ne bir sonra… Ekip arkadaşlarını tanı, kişisel önlemlerini al, ekip liderine güven ve talimatlara uy, yüksek sesle tartışma, eleştiri yapacaksan dağda değil, dağdan inince yap… Dağ kazalarının büyük çoğunluğu zirveden inerken olur unutma, en ufak zirvede dahi eğer 1.000m üzerinde rakım yükselerek ulaştıysan 20 dakikadan fazla kalma ve sakın ola ki keyif maksatlı zirvede uyumaya kalkma… daha fazlası için eğitimlere katılmayı unutma…