-
Bolkar-lı dağlardan selam getirdik
Adı üstünde Bol-kar ; orta Torosların öteki adı, Akdeniz sıcağında bile doruklarından kar eksilmeyen yüce dağlar...
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Bolkar-lı dağlardan selam getirdik
Bolkar-lı dağlardan selam getirdik
Önce Teşekkürler. Zeynel Ağamıza ve siz dostluklarını esirgemeyen güzel insanlara. Beraber geçirdiğimiz o kısacık zaman dilimi unutulmaz güzellikteydi. Karlı bir 16 Mayıs akşamı buluştuk yine her zamanki noktamızda; yeni bir maceraya yola çıkmak üzere. Karlı...? Evet... Sıcak bir Ege akşamında kafalarımızın içindeydi karlar. Zeynel ağa işlemişti kafamıza karlar üzerinde yatacağımızı. Bir kişi hariç yine gırgır şamata yapıyorduk. O bir kişi malum yine Zeynel hoca. O sorumluluğu almış omzuna bagaj yerleştirmeye çalışıyor. Sonunda herkes bir yere oturdu ve kaptanımız Hasan ağabey bastı gaza yürüdük. Yol boyu muhabbet. Arada uyuma denemeleri ama sonuçsuz. Heyecan, merak ve bir an önce varma isteği bastırılamayan... Özgürlüktü bizi bekleyen. Tüm bu dünya işlerinden kurtulup kendimiz ile baş başa kalabilmenin özlemi.
Uşak, Afyon, Konya derken sonunda Niğde ve Ulukışla, oradan Darboğaz. Hımm !.. Hava değişti; artık bir serinlik var. Hadi bakalım bagajlar lüks otobüsten inip süper lüks traktöre; bizler de onun üzerine. Böbrek taşlarına inat bir yolculuk, Meydan yaylasına doğru. Yağmur ve kar bize eşlik eder hoş geldiniz der gibi. Arada bir serpiştirerek... Soğuğu hissetmeye başladık iliklerimize kadar. Millet polar arama derdinde... Sonra Zeynel ağanın neşeli sesi “bu hava yağar millet”. Öyle de oldu. Yağmur eşliğinde hızla kuruldu çadırlar. Çadırların kurulmasıyla bitti zaten yağmur. Eh !... hoş geldin demişti; artık çekilebilirdi.
İlk telaş sonrasında ekip, bastıramadığı dağ heyecanına yenik düşerek Karagöl yolunu tutmuştu bile. Önce ben de gitmek istediysem de sonra kampta kalmayı tercih ettim. Bu nedenle bu kısmı katılımcı arkadaşlardan bekliyoruz. İlk faaliyetin sonunda kamp yeri keşfedildi. Telefonların çektiği noktalar arandı. Sular kaynatıldı, çaylar kahveler o nefis yemekler. Zeynel ağanın acılı bulguru, Ali babanın ve Aysel in nefis makarnası ilk gecenin unutulmazları arasındaydı.
Kısa bir değerlendirme sonrası yatanlar, yıldızların çıkmasını bekleyenler ve uzun zamandır görüşmeyenlerin hasret giderme seremonisi. Sonunda yorgunluğa yenik düşüp çadırlarımıza girdik. Dağ arslanlarının seslerinin verdiği güven ortamı içinde mışıl mışıl uyuduk .
Hava karanlık ve soğuk ama dışarıda bir telaş var..ne oluyor?... Evet zirve yapacak gurup kalkmış hazırlanıyor. Güle, güle arkadaşlar yolunuz açık olsun. Biz devam edelim uykumuza. Sonunda bizde kalktık. Ali baba da kalktı. Bakmayın hala uyuyor olduğuna, aslında kalktı ve bizimle. Sadık yine iş başında. Sular doldurulmuş ocağın üzerinde kaynıyor. Keyifli bir kahvaltı sonrası farklı rotalardan Karagöl’e gitmek üzere yola çıkıyoruz. Aysel, Hale ve ben düzgün yolu bırakıp dikenli yollara sarıyor ve bunu neticesinde de 45 dakikalık yolu 4 saatte gitmeyi başararak Patikatrek tarihine isimlerimizi yazdırıyoruz. Zeynel ağa ise bu işe bir mana veremediğinden olsa gerek ,zirveden dönüp buluşma noktasına onlar bile çoktan gelmiş, durmadan telsiz anonsu ile soruyor “yahu nerede kaldınız” diye. Yaşanacak bir maceramız varmış yaşadık. İyi ki de yaşadık. Artık bizim aramızda, yaşadığımız sürece kimsenin koparamayacağı bir bağ var. Biz birbirimizi daha iyi tanıyoruz artık.
Sonunda Karagöl. Bizi görenler sevindi. Çünkü bende çakmak var. Ocaklar ateşlenir ve yine o tadına doyulamayan çaylar kahveler yudumlanmaya başlar. Oğuz alır sazı eline içtiğimiz çaylar kahveler o kadar ısıtmaz içimizi. Öylesine sıcaktır ki sohbet. Ve yine Zeynel ağa “haydin kalkın bakalım dönüyoruz”. İtiraz yok ama biz devam etmek istiyorduk.
Kamp yerinde yine hummalı bir uğraş. Maharetli arkadaşlar beceri sahibi olmayan arkadaşlarını da düşünerekten ocakların başına geçer. Birgül'den ton balıklı makarna, Sadık'tan sucuklu makarna, çok acılı bulgur yine ağamızda. Ama bu sefer kendi de yandı acıdan. Bu kadar mı lezzetli olur. Sanki hiç yememiş gibi yendi bitti yapılanlar. Yine Sadık, yine ocak başı. Malum çay servisi. Arada kendine de almayı unutmasa keşke.
Bu son gecemiz, bir şeyler yapmak lazım. En güzeli bir ateş yaksak etrafında toplansak. Isınmak bahane maksat dile getirmek türküleri şarkıları. Eee ne yakacağız. İşin ehli Oğuz’a müracaat ettik. Derhal çözüm geldi. “beyler etraf tezek dolu ve bol samanlı… kuru olmayanlar kalite kontrol dan geçmez ona göre” Ali baba Serdar ile birlikte derhal çalışmaları başlattı. Bizlerde çil yavrusu gibi dağıldık yakacak bulmak için. Ama ne mümkün. Tek çırpı yok.
Neyse ki sonra bir kalas bulundu ama oda yaptı yapacağını yanmak nedir bilmedi. Ama olsun bahane sağlanmıştı bir kere. Ne söyleyelim nasıl söyleyelim derken Yükselin yanık sesi duyuldu uzaktan ve bir anda canlandı ortam. Yanmayan kalasa inat, iki saat süresince türküler , şarkılar ve olmazsa olmaz halay. Saat 10:00 olmuş. Yatmak lazım. Sabah 06:00 da kalkılacak.
İşte yeni bir gün. Pırıl pırıl. Kahvaltı için hazırlanan sofralar. Hızla yapılan bir kahvaltı sonrası herkes toplanma telaşında. Uyku tulumlarını havalandırıp çadırlar kurutuluyor. İşte traktörde geldi zaten. Haydi bakalım önce çantalar sonra bizler sonra Ali baba. Öyle olurmuş. Yine böbrek taşlarına inat çıkılır yola. Yolda görülen güzel insanlar hep bir ağızdan selam verilir. Zeynel ağa yol boyunca bilgilendirme işine devam eder. Sonunda Darboğaz. Eşyalar yine iner biner yerleşir. Sonrasında gelsin sıcacık çaylar çorbalar. Aman o ne Yüksel... çıkarmış kahveciyi ocaktan geçmiş başına, kahve yapar kendi elleriyle arkadaşlarına. Ee ben sade istiyordum derken Arca yetişir imdada. Aldığı gibi cezveyi eline bu sefer o geçer ocak başına. Eline sağlık Arca çok güzeldi sade kahven. Gerçi saat 10 olmuş hareket saati gelmiş ama o süvari kahve içilmeden çıkılmazdı yola. Kahvenin sahibi ne dedikse almadı bizden çay kahve parası. İkramımdır dedi. Sağ olasın yüreği zengin Ahmet ÖZER. Bizde unutmayız seni. Gülen yüzün tatlı dilinle para aslanda unutmazdık seni. Yüreğindeki sevgi, yüzündeki tebessümle hep hafızalarımızda olacaksın.
Biz kahveden çıkınca baktık ki Hasan kaptan haraket etmiş. Neyse yine kıyamadı ağa açtı kapıları bizde bindik. Tabiî ki hak ettiğimiz zılgıtı da yedik. Ulukışla da Osman ve Birgül ile ayrıldı yollarımız. Onları İstanbul’a gitmek üzere orada bıraktık. Ama dostlukları hep bizimle kalacak. Zaten mesafeler bizi ne kadar ayırabilir ki. Sonrasında başladığı gibi devam eden yolculuk. Herkes birbirinin makinesinden fotoğraflara bakar, kimi uyur kimi dalar, kimi şen kahkahalar atar. Telefonlar alınır mail adresleri yazılır.
Sağlıcakla kalınız. Yüzlerinizdeki tebessüm hiç eksilmesin. ETKINLIK FOTOGRAFLARINI AŞAĞIDAKI LINKTEN GOREBILIRSINIZ
https://picasaweb.google.com/108238495346810364559/BOLKARLAR
Tunay AYBERKIN