-
Akdeniz Sahilleri Fotoğraf kampı
O meşhur şarkının yarattığı duygu seline kapıldık ve bu kez, fotoğraf için Akdeniz sahillerine çevirdik yüzümüzü
- Patikatrek
- Yol Hikayeleri
- Akdeniz Sahilleri Fotoğraf kampı
Akdeniz Sahilleri Fotoğraf kampı
Servis aracımıza biner binmez İzmir’in sabah soğuğundan da kurtulmuş olduk…Güneşli ve açık havada, gözleri yaşartacak kadar soğuk bir ayaz hakimdi…Bayram süresince de etkili soğuğun devam edeceğini söylüyordu Meteoroloji istasyonları… Akdeniz güneşinin ılık havasını hayal etmek bile içimizi ısıtmaya yetti…Saat 08.30 da, İzmir artık gerilerde kalmıştı… Aramızda yabancı olmadığı için tanışma faslı da olmadı…Biz bizeydik… İlk molayı saat 10.30 BELEN kahvesinde verdik…Köye girdiğimizde sokaklar bayram sabahlarının tatlı telaşından kurtulmak üzereydi…Hazin Ormancı türküsünün mekanı Belen kahvesinin bacası bile henüz tütmeye başlamıştı.Ama çay demlenmişti…Kahvaltı için sipariş ettiğimiz otlu peynirli gözlemeler saçta pişerken,biz de çaylarımızı yudumlamaya başladık.Ilık kış güneşi altında ovaya bakarak…Alelacele yaptığımız kısa kahvaltı sonrasında, kimimiz ovaya bakarak sıcak çay içmenin keyfini sürerken biz de sabah güneşi fazla yükselmeden elimizde fotoğraf makinelerimiz Gevenez Köyünün sokak aralarına daldık…Türküde adi geçen Gevenez Köprüsünü görüp fotoğraflamak için dereye doğru yöneldik. “Gevenez’in suları hoştur içmeye,içinde köprüsü var gelip geçmeye…” diyerek bahsedilen köprü restore edilmiş… Hemen yanındaki su değirmeni de…Ulu bir çınar köprüye ayrı bir hava katmış,çınarın hemen arkasında minaresi görünen cami de görüntüyü etkili kılan unsurlar…Birkaç kez deklanşöre bastık ve ayrıldık…
Sakar geçidinden Gökova körfezine doğru inerken,Köyceğiz Gölü kıyısında ikinci çay ve fotoğraf molamızı vermeyi düşünüyorduk.Ancak aracımızın arka lastiğine hala nasıl olup da girdiğini anlayamadığımız fren balatası demiri bütün hayallerimizi yıktı…Yaklaşık 45 dakikamız lastik değiştirmekle geçti…Yol boyunca lastik tamircisi aramayı da ekleyince bir hayli zaman kaybettik ve Köyceğiz’i programdan çıkartarak pas geçtik…Göcek virajlarında kısa bir körfez manzara molası verdikten sonra gün batımında PATARA kumsalında olmayı planladığımız için Fethiye’yi de dönüşe bıraktık…Öyle dakik bir zamanda Patara sahiline ulaştık ki fotoğraf makinelerimizi çantalarından çıkartmak için bile zamanımız kalmadı…Bir çoğumuz araçtan Tri-potlarını bile alamadan sahile yöneldik ve güneşin muhteşem batış görüntülerini istediğimiz şekilde karelere yansıtamadık…Yine de işe yarar birkaç kare alma şansımız oldu.Yolumuzun bundan sonraki bölümü gece karanlığında sürdüğü için mola vermeden Olimpos kamp alanımıza kadar hiç durmadan devam ettik… Gece saat 20.00 de Bungalov tipi odalarımıza ancak girebildik… Hepimiz yorulmuştuk ve yemek sonrası odun sobalı restoranımızda biraz daha oyalanıp uykuyu tercih ettik.
İkinci güne horoz sesleri arasında uyandık.Çam ve portakal ağaçları arasındaki bol oksijenli tarihi vadi iyi bir uyku ikramı sundu hepimize…Vadiye güneşin geç inip erken batmasından olsa gerek sabahları hava 0 C ve soğuktu… Saat 09.00 da vadiye yüzünü gösterebilen güneşin etkisi de ancak bu saatten sonra hissediliyor…Odun sobası etrafında sıralanmış masalarda sabah kahvaltımızı yapıp,peş peşe içilen sıcak çaylar ile de ancak ısınabildik…Serhat saat 06.30 da fotoğraf avına başladığını söyledi ama neler yakaladığını hala göremedik…
Bugün Kamp alanımızdan başlayarak,Olimpos harabeleri içinden sahile ulaşıp, çıralı üzerinden yanar taşa kadar yaklaşık 9 Km.lik bir parkurda yürüyeceğiz…Gidiş geliş toplam 18 Km. Yola çıkma zamanı…
Olimpos harabelerinin içinden gecen derenin iki yakası sıra,sıra ağaç evler,pansiyon ve kafeler ile bezenmiş.Yöredeki pansiyonculuk yaz koşullarına göre programlandığı için kış koşullarında ufak tefek sıkıntılar olsa da kısa tatillerde değerlendirilmesi gereken bir tatil merkezi konumunda…Olimpos harabeleri el değmemiş durumda ve keşfedilmeyi bekliyor. Dış kaleden sahile ulaştığınızda uzayıp giden bir kumsal ve arkasında 2.600 m yi aşan karlı zirvesi ile Tahtalı dağı muhteşem bir panorama sunuyor. Kumsalda bir süre bata çıka da olsa yürümek durumunda kaldık.Dereler aştık… Portakal bahçeleri arasından süzülüp Çıralı’ya ulaştık…Çıralı'nın Olimpos ile birlikte anılmasının nedenlerinden birisi kumsallarının birbirine yakın olması ise de, kanımızca asıl neden, Yunan Mitolojisine başlı başına bir efsane kazandıran Yanartaş'ın Çıralı'ya yakın olması ve Çıralı'nın adını Yanartaş'dan almasıdır. Yanartaş adı verilen, sürekli yanan doğal gaz çıkışları Çıralı'yı kuzeybatıdan çeviren ofiyolitik kayaçlar içerisinde yer almaktadır. Yunan Mitolojisindeki antik dönemde Khimaira efsanesi burada geçmiştir.
Birinci Yanartaş'ın kuş uçuşu 525 m. Kuzey batısında, Çatal Tepe'nin doğusundaki belin hemen altında deniz seviyesinden 335 m. yükseklikte ikinci Yanartaş (birincisinden 155 m. daha yüksekte) mevkii yer alır. Burada yedişerlik iki sıra halinde 14 ocaktan doğal gaz çıkışı olmaktadır. Bu kesimin yaklaşık 30 m. aşağısında yan yana üç tane yanar durumda gaz çıkışı daha bulunmaktadır.
İkinci Yanartaş Çıralı Havzası'nın doruk seviyesinde yer aldığı için bu noktadan gerek Çıralı Ovası gerekse Tahtalı Dağları panoramik bir şekilde görülebilmektedir. Bu nedenle çok iyi bir seyir yeridir. Ancak buraya Çıralı tarafından ulaşmak bir hayli zahmetlidir. Birinci Yanartaş'la, İkinci Yanartaş arasındaki sarp yamaç zonu nedeniyle yerli ve yabancı turistler genellikle Birinci Yanartaş’ı Çıralı tarafından gelerek ziyaret etmekte ve ikinci Yanartaş'a çıkmadan geri dönmektedir. İkinci Yanartaş’ı ziyaret edenler ise genellikle batıdaki, Ulupınar-Karadere vadi yamaçlarını izleyen patikayı kullanarak gelmektedir.
Yanartaş’ta yaklaşık 2 saate yakın bir sure kaldık…Sonrası akşam gün batımında aynı rota üzerinden kampa dönüş…Akşam yemeği sonrasında pansiyonun bahçesinde yaktığımız kamp ateşi soğuk havaya rağmen oldukça neşeli geçti.Antalya’dan gelen dostların nefis gitar dinletisi ve ateş başı sohbetleri gecenin ilerleyen saatlerine kadar devam etti…Bendeniz erken ayrılmak durumunda kaldığım için muhabbetin derinliklerini çok fazla bilemiyorum…
Bölgedeki son günümüzü 3.5 Km.lik altın sarısı kumsalı ile nam salan Adrasan yöresinde geçirmek için kahvaltıdan sonra kamp alanından ayrıldık…Olimpos-Adrasan arasındaki dağı aşan bir patikanın varlığından bahsedilse de biz araç ile Adrasan beldesi merkezine kadar gitmeyi tercih ettik.Belde içindeki kahvelerde çaylarımızı ve Türk kahvelerimizi yudumlayıp,yine portakal ve limon ağaçları arasından Adrasan plajına kadar ortalama 5.5 Km yol yürüdük… Yanımızda hiç su taşımadık,susuzluğumuzu portakal bahçelerinden aldığımız farklı tadlardaki portakallar ile giderdik.Plaja ulaştığımızda lacivert bir deniz ve yine nefis bir kumsal bizi karşıladı… İlk işimiz Plajın her iki tarafında bulunan dere ve azmaklarda fotoğraf çekmek oldu… Plajın panoramik bir görüntüsünü almak için grubu kumsalda yalnız bırakarak bir tepe noktasına tırmandım…Sonrasında aynı yolu tekrar yürümemek için aracımızı almak üzere köye geri döndüm…Araç ile Adrasan plajına geldiğimde bütün grubu Akdeniz güneşi altında masaları kurdurmuş öğle yemeği hazırlığı içinde buldum…Yemek sonrasında Plajın sağ tarafındaki burunda olduğu söylenen Gelidonya yardımcı fenerine kadar çam ormanları ve sarp bir patikadan yürüyerek körfezi farklı bir perspektiften seyir imkanı bulduk…. Akşamın son ışıklarını da bu kez Adrasan üzerinden uğurladık.Kampa döndüğümüzde hava kararmıştı… Akşam yemeği sonrasında bir grup arkadaşımız Olimpos kumsalına yürüyerek gece fotoğrafı için gittiler…Soğuktan fazla barınamayıp ateş de yakmışlar ama eserlerini henüz görme şansımız olmadı… Biz yani pansiyonda kalanlar ise odun sobası başında kestane kavurup,dillere destan kazananı belli olmayan bir Okey partisi yaptık… Ertesi gün yolumuz uzun,ben yatıyorum.
Bayramın son günü yolumuz üzerinde uygun bulduğumuz her yerde durarak fotoğraf avına çıktık… Ama akıllarda kalan en önemli bölüm bana kalırsa KEKOVA oldu… Pancar motorlu bir tekne ile Üçağız köyünden Simana harabelerine nefis bir güneş altında yaklaşık 2 saatlik bir tekne gezintisi yaptık…Antik kalıntılar üzerinde gezindik ve Kale’ye kadar tırmanarak muhteşem panoramayı hem fotoğrafladık hem de seyre daldık… Son günün ışıklarını Fethiye Kaya mezarları üzerinden uğurlayıp,yönümüzü şehre yani İzmir’e döndük…Gece saat 22.00 de herkesi evine ulaştırmanın tatlı huzuru içinde biz de evimizin yolunu tuttuk…
Bu faaliyetten daha güzellerini siz okuyanlar ile de yapabilmek umudu ve dileklerimizle…