-
Karaburun Köylerinde Nergis Hasatı
- Patikatrek
- Haberler-Duyurular
- Karaburun Köylerinde Nergis Hasatı
Karaburun Köylerinde Nergis Hasatı
Efsane bu ya, dünyanın en güzel, en yakışıklı erkeği Narkissos bir söylentiye göre Anadolu’da Karaburun yarımadasında yaşarmış. Erkek güzeli Narkissos dillere destan güzelliğinden mi, yoksa yerli yerindeki anatomik yapısal özelliklerinden mi bilinmez biraz kendini beğenmiş özelliklere de sahipmiş. Onun bu büyüleyici güzelliğini gören bütün kızlar da hemencecik ona tutulur ve âşık olurmuş… Erkek güzeli yakışıklı Narkissos’a civarda yaşayan tüm kızlar, hatta periler bile âşıkmış. Ancak kızlar ne yapıp etseler de bir türlü Narkissos’tan yüz bulamazlar ve aşklarının karşılığını alamazlarmış… Sadece kızlar mı yüz bulamayan, periler bile aynı dertten muzdaripmişler…
İşte o perilerden biri Tanrı Zeus’a yalvararak Narkissos’un cezalandırılmasını istemiş bir gün. Mitolojik Tanrı Zeus, aşkına karşılık bulamayan perinin bu isteğini derhal kabul edip “Başkalarını sevmeyen kendisini sevsin” diye beddua ederek cezayı da yapıştırmış; Narkissos ve onun gibi olanlara. Beddua bu; tabiki uzun da sürmez yerine ulaşması… Erkek güzeli Narkissos bir gün su içmek için eğildiği gölde suda yansıyan kendi suretini görür… Görür ve beddua da yerine ulaşır… O andan itibaren Narkissos kendi kendine âşık olur… Aşkın yakıcı alevleri bedenini hızla sarmaya başlayınca sarhoş gibi sallanır yerinde; işte o sarhoşluk anında su içmek için eğildiği göle düşerek boğulur…
Narkissos’un bu beklenmedik ölümü kendisini seven iyi yürekli perileri çok üzer. Sevdikleri yakışıklı adamı sudan çıkarıp gömmeyi düşünürlerken, sudan hiç bilmedikleri o ana kadar görmedikleri bir çiçek çıkmaya başlar. Periler, rengiyle, kokusuyla çok beğendikleri bu nadir çiçeğe Narkissos adını verirler.
Bugün adını Nergis olarak bildiğimiz bu nefis kokulu, güzel renkli çiçeğin adının Narkissos’tan geldiği söylenir. Nergis çiçeğinin anavatanı olarak bilinen Karaburun yarımadasının hemen, hemen tüm köylerinde bu nadide çiçeğin planlı bir şekilde tarımı yapılır. Anadolu’nun nerdeyse en batısında, Ege denizinin lacivert sularına bakan, adları az bilinen bu köylerin ana geçim kaynakları arasında Nergis ve Nergis çiçeği yetiştiriciliği yer alır.
Karaburun Yarımadası Anadolu' nun en eski yerleşim yerlerinden biridir. Kalkolitik Çağda başlayan yerleşimler, Antik Çağ'da en parlak dönemlerini yaşamış ve İyon Uygarlığının en önemli ve en zengin kentlerinden olan Erythrai'ye bağlı 5 kent Yarımada üzerinde kurulmuştur. Bunlardan birisi olan Sidusa, bugün Karaburun İlçe Merkezi olan ve eski adıyla Ahırlı olarak bilinen Karaburun ve adalar üzerinde yer almaktaydı. O dönemden itibaren yerleşimin sürekli olduğu bu yöre, değişik uygarlık ve egemenliklerin hükümdarlığında sürdürdüğü varlığını 1320 yılında Çaka Bey tarafından alınıp Aydın oğulları egemenliğine sokularak varlığını Türk kimliğiyle devam ettirmiştir.
Yıldırım Beyazıt zamanında Osmanlı hâkimiyetine geçen Karaburun Ankara savaşının ardından (1402 ) tekrar Aydın oğullarının eline geçmiştir. Fetret devrinin ardından 1425-1426 yılında Çelebi Mehmet bölgeyi ikinci defa Osmanlı topraklarına katmıştır. Fetret döneminde ise bölgeye Şeyh Bedreddin felsefesi hâkim olmuştur. Bu düşüncenin sürdürücülerinden olan Börklüce Mustafa çalışmalarını Karaburun Yarımadası’nda sürdürmüştür. Oldukça engebeli bir coğrafyaya sahip oluşu ve tarım arazilerinin yetersizliği, bölgenin gelişimini tarih boyunca engellemiştir. Bu yüzden bugün bile bölgede yoğun imar faaliyetlerinden söz etmek mümkün değildir. Bir dönem Aydın oğulları hâkimiyetinde olan bölgede bugün bu Beyliğe ait herhangi bir mimari esere rastlanmamaktadır.
Bölgenin geçirdiği depremler sonucu Osmanlı döneminden günümüze kadar ayakta kalabilen yapılar ise sadece cami ve çeşmeler olmuştur. Bu gün ise bu eserlerin de birçoğu ya harap ya da çok az yenileme geçirmiş durumdadır…
Her yıl Aralık sonu Ocak ortasına kadar Nergisler bütün endamlı halleriyle boy gösterir tarlalarda… Havaların sıcak olmasının da etkilediği Nergis yetiştiriciliği bu dönemi daha da kısa zaman dilimlerinde tamamlar… Çiçeklerin boy gösterdiği zamanlarda köyler terk edilmiş havasını bürünür nerdeyse. Genci yaşlısı çoluk çocuk bütün köy sakinleri Nergis tarlalarına göç ederler adeta… Nergisler deniz kenarlarında daha erken çiçek acarken, yarımadanın yüksek rakımlı tepelerindeki tarlalarda ileri mevsime kadar yaşamaya ve bayıltıcı kokularıyla tüm coğrafyayı yıkamaya devam ederler…
Nergis zamanı bir Pazar gününüzde çizgili pijamalarınızı üzerinizden çıkartıp yarımadanın dar ve bol virajlı yollarına düşerseniz eğer ana yoldan ayrılarak köylerin içine girmeyi unutmayın… Nergis tarlalarının nerde olduğunu anlamak isterseniz hava yağışlı ya da soğuk olsa bile arabanızın camı açık şeklide seyredin… Kokusundan yerlerini bulacağınızdan eminim…
Ancak önemli bir hatırlatma; gördüğünüz her tarlaya yanaşıp bir dal bile olsa kopartmaya kalkmayın. Hatta tarlaya sahibinden habersiz girip çiçeğin fotoğrafını bile izinsiz çekmeyin derim… Nergisçiliği ekmek parası olarak yapan köy halkının tepkisini çekebilir veya yanlış anlamalara sebep olabilirsiniz… Siz en iyisi Köy meydanına kadar gidin ve bir tarla sahibi bulup tarlalara onun kontrol ve gözetiminde girin ya da satın alın…
Her yıl OCAK ayının ilk haftasında Nergis tarlalarında ve tarla sahipleri ile birlikte çiçek hasadı yapıyoruz… Hem o zevki yerinde yaşayarak tatmak hem de tarla sahibinin ekonomik girdilerine bir demet de olsa destek olmak için…
PATİKATREK Doğa Sporları