-
Doğa Yürüyüşlerinde ıslanmak
Doğa Yürüyüşlerinde unutulmaz anlar
- Patikatrek
- Haberler-Duyurular
- Doğa Yürüyüşlerinde ıslanmak
Doğa Yürüyüşlerinde ıslanmak
yok
Bu hafta sonu anlatılmadan geçilmez.Anlatmadan olmaz çünkü anlatılması gereken o kadar çok şey var ki… Bu ekip ile üç yıldan beri doğa yürüyüşleri yapıyoruz.Hemen hepsi doğa yürüyüşlerine ilk kez bizimle katıldılar ve bizimle tanıdılar. Üç yıldan beri onlara gösterdiğimiz özen ve ihtimam sonucunda bir çoğu bu sporu sevdi ve yapmaya devam ediyorlar.Açık hava sporları ya da diğer adıyla Doğa sporları,özel malzeme kullanımı ile keyifli olarak icra edilir.Eğer malzemeleriniz zor doğa koşullarında kullanıma uygun değilse gününüz keyifli olmaktan çıkıp bitmeyen bir işkenceye dönebilir.Hatta daha ileri boyutlarda ciddi zararlar ile de karşılaşabilirsiniz.
Buradan hareketle şunu açıkça dile getirebiliriz ki doğa sporlarını keyifli hale dönüştüren kullandığınız malzemedir. Ayağınızdaki çoraptan, elinizdeki eldivene varana kadar kullandığınız her eşya bu spor için özel tasarlanmış olması gerekir.İşte bu özel tasarım dolayısıyla da bütün bu malzemeler sıradan olmaktan çıkar pahalı ekstrem malzeme sınıfına girer.
Biz, tecrübeli olanlar bunu çok iyi bildiğimiz için, yeni katılan hiçbir arkadaşımızı malzeme alımında bilginin dışında yönlendirmemeye çalışırız.Eğer bu spora yönelişiniz,bir hafta sonu keyfinden öteye gitmeyecekse,katılımlarınız birkaç sefer ile sınırlı kalacaksa elinizde mevcut malzemeleriniz ile gelin,rahat edemezsiniz,canınız yanar ama en azından bütçeniz yanmaz diyerek,arkadaşlarımızın evlerinin bir köşesinde kullanılmayan malzeme ambarı oluşmasını da engellemeye çalışırız.İsteriz ki onlar tecrübe edindikçe gereksinimlerini karşılasınlar.
İşte bu yapımızdan dolayı bizimle doğa yürüyüşlerine katılan her bir katılımcıya özel bir ihtimam ile davranır,onların doğa koşullarından çok fazla etkilenmemesi için özellikle dikkatli oluruz… Parkurlarımızın zorluk koşullarını ona göre belirler, iklimsel özellikleri ciddiyetle izler ve durum belirleriz.
Lafı nereye getireceğimi merak ediyor olabilirsiniz… Üç yıldan beri doğa yürüyüşlerimize katılan hiçbir arkadaşımız ıslanmaktan bile bahsedemez de onu söylemek istiyorum…Bazı durumlarda ise ekibin tecrübe kazanması için, dayanılması zor koşulların içinde bilerek de bırakır ve onların deneyimlenmelerini sağlarız.Burada amaç, onları doğa ile gerçek anlamda tanıştırmak ve daha ileri düzeyde zor koşullara hazırlamaktır.
Pazar sabahı, simsiyah bulutların kapladığı bir gökyüzüne uyandık.Şehir merkezinde yağmur olmasa da, ilerleyen saatlerde yağmur yağması olasılık ötesine yani kesin yağış durumuna geçeceği barometre göstergelerinden belliydi…İsim yazdırarak aramıza katılan tüm ekip üyelerini bu duruma karşı hazırlıklı olmak konusunda bilgilendirmiştim…
Hazırlıksız gelebilecekler için ise sırt çantalarımız içinde fazladan bir kaç parça eşya almayı unutmadık.Yedek yağmurluklarımıza kadar fazladan bir çok eşya çantalarımıza yerleştirildi… Yedek kuru giysilerimiz akşamdan naylon poşetler içine sarılarak özenle hazırlandı…Her türlü hava koşulunda ateş yakma becerimize güvendiğimiz için ocakları ağırlık olmasın diye yanımıza almadık ama acil durumlar için sıcak su termoslarımız sabahtan doldurulup çantalardaki yerini aldı.Sabahki ilk buluşma anında ve özellikle de ısınma sporu esnasında bütün ekibi gözden geçirmiştim…Bir çoğu bugün ki yağışlı havaya hazır gibi görünüyordu…Tek endişem aşağılarda sakince yağan yağmurun yükseldikçe kar ve tipiye dönüşme ihtimali idi…İlk yokuşun ortasına gelmeden bu ihtimal olasılığının yüksekliğini gözlemleyerek giysilerinden endişe duyduğum üç yeni arkadaşımızı köye yani başlangıç noktamıza geri gönderme kararı aldık.Ekibin diğer üyeleri bu zorluğa dayanacak durumdaydılar….
Palamut deresi içine girdiğimiz de derelerden coşkun akan su hepimizi mutlu etti.Çünkü,aylardır kuru dere yatakları içinden yürümek canımızı sıkıyordu… Son yağan yağmurlar toprağı öylesine beslemiş olmalıydı ki,aylar önce yaprakları kuruyan çınar ağaçlarındaki son yaprakların sarı tonları bile değişmişti….Hatta yeşilimsi olanlar bile vardı… Söylemeden geçemeyeceğim…Cumalı Köy içindeki bahçelerin birinde, çiçek açmış bir erik ağacını bir süre şaşkınlıkla izledik …
Palamut deresi kıyısından tırmanışa başladığımız an yükseklerden süzülerek gelen sis tabakası üzeremize yağmur olarak düşmeye başladı…Yükseldikçe de yağmur şiddetini artırdı…Varış noktamız tamamen sisi tabakası altında olduğu için yukarıdaki hava durumunu tahmin etmek hiç de zor değildi…Meşe ağaçları arasından tırmandığımız yokuşu bitirip Mahmut boynuna ulaştığımızda karşılaştığımız şiddetli esen rüzgar, ıslak vücutları üşütmeye birebirdi.En ufak bir duraksamada bir çok arkadaşımızın durumu zorlaşabilirdi…Karar anı… Ya devam, ya yeni rota… Rüzgarın sürekli yön değiştirerek esmesi duraksama veya mola anında barınma ihtimalimiz olan yöne gitmemiz için engeldi… Bir rotamız daha vardı rüzgardan etkilenmeden mola verebileceğimiz,ancak yağan şiddetli yağış açık havada bizi fazla rahat bırakmayacaktı.
Doğa yürüyüşlerimizin en keyifli anı olan öğle Molasını bugün istediğimiz gibi yapamayacağımız belliydi, ancak üstü kapalı bir yer bulabilirsek en azından ıslak giysilerimizi değiştirebilecek ve enerji alabilecek kadar zamanımız olacaktı… Ekim ayı içinde bu rotanın farklı bir yönünü kullanmış ve o esnada, ormanda görevli ağaç kesim işçileri ile karşılaşmıştık… Tecrübelerimden hareketle,onların mutlaka barınacak çadır türü de olsa yerleri vardır diye yönümü o istikamete çevirdim. Meşe ağaçları arasında mavi brandalı işçi yatak hanesi olarak kullanılan barakayı gördüğümüz anda içimizden kopup kulübeye doğru koşmaya başlayanları görünce yağmurdan en çok etkilenenlerin kimler olduğunu anlamak da zor olmadı…Kapı önüne ilk varanların söylediği ilk söz “ zincir ile kilitli…” oldu…
Aşağılarda duyulan motorlu testere sesi hala çalışan işçilerin varlığının da habercisi… Üstelik o yağmur altında sönmeden yanmakta olan ateşin dumanını görmek az da olsa içimiz ısıttı… Dumana doğru yöneldik…Ancak şiddetini artıran yağmur bizi yarı yoldan tekrar kulübeye dönmeye zorladı…” Hocam kulübe kapalı “ bağrışları arasında, aldırmadan kulübenin önüne geldim… Çünkü çok iyi biliyordum ki,kulübenin sahipleri bizim karşılaştığımız gibi olası zor durumlarda kalanların kulübeye zarar vermesini önlemek için kapıyı mutlaka açılabilecek şekilde kilitlerler…. Yanılmamışım… Kapıyı açmak hiç de zor olmadı…
Bütün ekibi içine alacak büyüklükteki kulübe içinde yanmayı bekleyen bir odun sobası vardı…”Acil durumlar için kenarda köşede kuru odun vardır, arkadaşlar bakının” desem de işte burada yanılmıştım… En ufak bir kuru odun parçası bile bulamadık… Kulübenin her iki köşesindeki tahta ranzalar üzerine serilmiş yatakları topladık ve oturacak yer açtık kendimize.Sonra ağan yağmuru iyice içine sindirmiş de olsa ağaç parçalarını toplayıp, Serhat’ın çantasında getirdiği çıralar ile sobayı da yaktık… Çok değil 15 dakika sonra yani biz üstümüzü değiştirene kadar odun sobamız çıtır,çıtır yanmaya başlamıştı…
Adamların kulübesi kokmasın diye sucuklar çantalardan çıkmadı ama kek,pasta,börek cinsinden her ne varsa termoslardaki acil durum sıcak sularıyla demlenen çaylar eşliğinde afiyetle yendi…Tersten esen rüzgar zaman, zaman kulübenin içini duman ile doldursa da kuruduğu için ısınan vücutlar yüzlerdeki gülümseme oranını da artırmıştı…
Yaklaşık iki saat kaldığımız kulübe yaşamı doğa yürüyüşümüzün de en keyifli anıydı…. Öyle ki hiç kimse kurumuş vücutlarını,dışarıda halen olanca şiddetiyle yağmaya devam eden yağmura teslim etmek istemedi… Yani ekibi kulübeden çıkartmak biraz zor oldu…
Kulübeden ayrıldıktan bir buçuk saat sonra Dereköy’e indik. Köye girişimiz esnasında yağmur da durdu… Yürüyüşün son metrelerini sarı yapraklı çınar ağaçları ve çağlayarak akan derelerin içinden yaptık…Nasıl olsa kahvede yanan bir odun sobası daha bizi bekliyor diye ayaklarımızı bile ıslatmaktan korkmadan hem de…
Kahvenin kapısından girdiğimiz anda yüzümüze çarpan sıcak hava içerde yanmakta olan odun sobasının etrafına toplanmamıza sebep oldu… Kahveci Osman masaları sobanın etrafında birleştirdi…kahvenin devamlı müdavimleri ıslak hallerimizi görünce bize yer açmaktan geri durmadılar…Sağ olsunlar…Duble bardaklı demli sıcak çaylar bir biri ardına tüketildi…Sobanın etrafında kurunduk…
Gün boyu soğuktan etkilendiği için kızaran yanakları artık sobanın sıcaklığı kızartmaya başladı…. Öğle yemeklerinden arta kalan yiyecekler masalara serildi…Keyif anı… Öyle bir keyif ki Türk kahvesi içip soba başında Fal açanlar bile vardı… İnanmayan yürüyüşümüzden enstantanelerin olduğu fotoğraflara bakabilir…
Biz haftaya yine dağlarda olacağız… Bekleriz efendim… Farkı yaşamak için…