-
Bozdağlarda keyifli bir pazar yürüyüşü
- Patikatrek
- Haberler-Duyurular
- Bozdağlarda keyifli bir pazar yürüyüşü
Bozdağlarda keyifli bir pazar yürüyüşü
Bozdağ kasabası, bildiğimiz hep o aynı BOZDAĞ…1.100 m yükseklikte yemyeşil bir vadi içinde,kare kare patates tarlaları arasında,adını aldığı yalçın kayalıklı karlı zirveye sırtını dayamış. Bu sene, Bozdağ’ı beyaz gelinliği içinde görmek kısmet olmadı.Küresel ısınma mı ne, adı her neyse son günlerde dilimize dolanan ünlü kirlenmenin eseri olsa gerek, kar çok az düşmüş doruklarına. Kestane ormanları içinde kıvrılarak akan dereler hala kuru…Su yok gibi… BOZDAĞ’ın karlı doruklarının etekleri hala gri, ama yeşile dönmesi yakındır. Yaz Elmaları çiçeklerini henüz dökmüş,Kestane ve ulu çınarlar hala uykuda gibi… İzmir’den ayrılırken 20 derecelerde bıraktığımız hava sıcaklığı hissedilir derecede serin…Montlarımızı giymesek de bizim İrahim’in kahvesinde hala yanmakta olan odun sobası hava sıcaklığı hakkında fikir veriyor hepimize…
Dört masalık Küçücük kahvehane içine doluşuverdik.Çantalardan çıkan kahvaltılıklar iştah açıcı… Bütün ısrarlarıma rağmen yine biraz fazla kaçırdı ekip…Bu demektir ki yokuş çıkışımız maceralı olacak…Sokaklarında üç-beş yaşlı ihtiyarın gezindiği Bozdağ kasabasının sessizliği farklı bir huzur veriyor insana.
Kahvaltı ve sabah çaylarını arka arkaya devirdikten sonra Rota girişimize kadar yine araç ile gittik. Bozdağ’a en yakın köy olan Elmabağı’na kadar…Elmabağı’nın eski adı Tekke köymüş… Anlamı ile benzeşmeyen köye Elmabağı denmiş,etrafının elma bahçeleri ile çevrilmiş olmasından gerek. Köy Bozdağ’a bakıyor ama aradaki ormanlık sırt görüntüyü yer yer engelliyor. Elmabağı’nın batı sırtına,kestane ormanları içinden yükselmeye başladığımızda Bozdağ’ın karlı dorukları da görünmeye başlıyor. Küçük asistanım Levent ve ablası Elif gördükleri manzara karşısında şaşkın ama yokuşun yorucu çıkışını unutacak kadar da mutlular.Aslında bütün ekip aynı durumda… Ben de ilk kez girdiğim rotayı oldukça keyifli bulduğumu söyleyebilirim. Kestane ormanlarının bittiği sırt hattına vardığımda gözlerim diğer vadideki GÖLCÜK’ü aradı ama göremedim.Sanırım sırta biraz daha aşağıdan çıkmıştık. Sırt hattında oldukça keyifli ve manzaralı bir yürüyüş ile doğa yürüyüşümüz devam etti. 1.450 m.lik tepenin en son noktasına vardığımızda amacımız Ödemiş ovasını görmekti ancak aradaki minik tepe görüşümüzü kısıtlıyordu. Ancak Hemen sağımızda uzanan Gölcük gölü ve kıyısındaki kırmızı kiremitli şirin Gölcük evleri heyecanımızı biraz daha artırdı.Vadi boyunca doyumsuz bir manzara hakimdi.Kısa bir süre izledik ışık yapısı manzara için uygun olmasa da birkaç kare de fotoğraf aldık. Bu nefis manzarayı doya doya seyredip içimize sindirebilmek için görüş hakimiyeti bozulmayan bir sırt hattını tercih ederek Gölcük ovasına inişi tercih ettik. Tek katlı bahçeli evlerin bir çoğunun tahta kepenkleri hala sıkı sıkıya kapalı.. Evler, yorucu bir kışın yalnızlığından grubun şen kahkahaları ile sıyrıldı…Göl kıyısında uzanan bakımsız tarlalar adeta ekilmiş gibi papatyalar ile kaplanmış… Ben, papatya kokusunu hiç bu kadar yoğun hissetmemiştim. İnsan adeta papatya çuvalında gibi hissediyor kendisini.Ancak o güzelim koku maalesef çok kısa sürdü… Neden mi? Göl kıyısında öbek öbek insan kalabalıklarının ortasından yükselen mangal dumanları sanırım nedenini de açıklar. Papatya tarlaları üzerine yayılan sucuk,tavuk ve et kokusu bir anda açlığımızı hatırlatıverdi hepimize.
Göl kıyılarına serpilmiş kır kahveleri arasında her zamanki gibi genç dostumuz Olgun’un çınar ağaçları altında göle hakim olan kahvesi tercih edildi…Plastik masalar sahile hemen dizilendi.Ilık bir güneş altında öğle yemeği için getirilen nevaleler tek tek sıralandı.Yaprak sarmalarının bolluğu dikkatimden kaçmadı…Hepsi ayrı bir tad ve lezzette.Kalite kontrolünü bizzat kendim yaptım…Hepsi de geçer not aldı.Bir ara yan komşudan ödünç alınan mangalın üzerine kangallar halinde sıralanan sucuklar gözüme battı… Sucuk pişirme konusundaki yüksek ihtisasım dolayısıyla olaya el koyarak mangalın başına geçtim…Kısa sürede kaç kilo sucuk pişirdim hatırlamıyorum ama her kangalın ayrı bir tadı vardı…? Göl kıyısında dolaşan kediler bile nasiplendi.En son kalan ekmekleri de yavruları ile gölde yüzen kazlarla paylaştık…Sonrasında göl manzaralı çay keyfimize de diyecek yoktu hani…Çaylarımız sonrasında seyre daldığımız Göl’ün karşı yamaçlarındaki çam ve kestane ormanı adeta bizi çağırıyor gibi duruyordu… Haydi arkadaşlar dediğim zaman herkes sanki aynı şeyi düşünüyormuş ki “nereye ?” bile demeden çağrıma uydu…. Hedef, Ödemiş üzerinden Gölcüğe gelenlerin Gölü ilk gördükleri yer olan “AAAA !..” tepesi…. Gerçekten insana “Aaaa !..” dedirten bir manzara ve seyir güzelliğine sahip.
Bitti mi ? Yok canım,o da ne demek ? Daha Adnan ağabeyin emeklilik sonrası kurduğu (Allah herkese böylesi bir emeklilik nasip etsin) muhteşem güzellikteki ve bin bir emek ile oluşturulmuş meyve bahçesi içindeki dağ evi bizi bekliyor… Bu konaklama Doğa yürüyüşümüzün en güzel anısı oldu… Teşekkürler Adnan ağabey… Emeğine ve yüreğine sağlık…Sevgili Oktay’ın yürüyüş süresince sırt çantasında taşıdığı ve sürpriz olarak o ana kadar bizden sakladığı 10 kiloluk karpuz da akıllara yer eden bir başka güzel anı oldu. Sana da teşekkürler Oktay… Fazla söze hacet var mı ?
Son akşam çaylarımızı yine İbrahim’in kahvesinde içtik ve Bozdağ’ın küçük bakkallarından yöreye ait ürünler satın alarak servis aracımıza bindik.Biraz yorgun ama huzur dolu bir hafta sonunu daha geride bırakmanın buruk hüznü içinde yola koyulduk…
Unutmadım merak etmeyin… Aramıza il kez katılan sevgili Fatma,Songül,Aydın,Filiz ve sevgili çocukları güzel Elif tabi ki küçük asistanım Levent, bizim bu çılgın dünyamıza HOS GELDİNİZ demeyi en sona bıraktım merak etmeyin…
Bir başka Pazar ve başka güzel dostlarla buluşmak tanışmak için…Biz hep buradayız… Eksik olan siz’siniz.. Bekleriz.