-
Aladağlar Emli ormanı Yok mu oluyor ?
- Patikatrek
- Haberler-Duyurular
- Aladağlar Emli ormanı Yok mu oluyor ?
Aladağlar Emli ormanı Yok mu oluyor ?
Anadolu’nun taş bağırlı dağları Aladağlar; Niğde - Adana - Kayseri arasında kalan ve Toros dağlarının, Gülek boğazında ortadan ikiye ayrılarak Kuzey Doğu istikametine doğru yükselen dağ silsilesi ve bu uzantı içinde yer alan, 3.000 m üzerindeki onlarca zirvenin adıdır. Son zamanlara kadar en yüksek doruk noktası olarak 3.756 m lik Demirkazık zirvesi bilinirken, en son yapılan ölçümler sonunda 3.768 m’lik Kızılkaya’nın bu silsile içinde yer alan en yüksek nokta olduğu tespit edildi. İleri yaz aylarına kadar doruklarından kar eksik olmayan hırçın zirveleri ile bilinen Aladağlar yer altı suları ile beslenen birkaç gölün bulunduğu alanlar dışında büyük bir bölümü kurak bir coğrafyadır. Yedigöller adıyla bilinen 3.050 m lik çanak bu göllerin topluca bulunduğu en uygun kamp ve yaşam alanlarından birisidir.
Bu vahşi doruklarda, uzunca bir süre beyaz bir gelinlik gibi uzaklardan görünen kar dokusu, İlkbahar ayları ile birlikte erimeye başlayarak Kuzeyde Ecemiş ırmağı ile Seyhan’a, Güneyde ise Zamantı koluyla Ceyhan Nehirlerine ulaşarak Akdeniz’e ulaşır. Yazın kavurucu sıcaklarında Aladağların zirvelerine tırmananlar, özellikle de Ecemiş ırmağı kıyısında kıvrım, kıvrım uzayıp giden ve çöldeki bir vaha etkisi yaratan yeşil dokuyu izlemeye doyamazlar.
Aladağlar coğrafyası ülkemizde dağcılık ve spor kaya tırmanışı etkinliklerinin sıkça yapıldığı bir alandır ve Türkiye dağcılığının ülkemizdeki yegâne okulu olarak bilinir. Hatta bazıları vardır ki, bu okulda okumayanın bu sporu da yapamayacağını söyler en iddialı şekilde. Her bir zirvesi ve farklı tırmanış rotaları ile sayfalar dolusu yazının oluşmasına imkân sağlayacak kadar zengin bir çeşitliliğe sahip olan Aladağların sadece Emli vadisi girişinden söz edeceğim ben bu yazımda…
Emli vadisi; Güneydeki Hacer vadisi kadar olmasa da, Batı-Doğu istikametinde uzanarak Aladağların koynuna kadar giden en derin, en uzun ve yeşil vadisidir diyebilirim. Niğde Çamardı ilçesi, Çukurbağ beldesinden başlayan 15 dakikalık bir araç yoluyla 1.450 m lerden başlayan bu yolculukla, Kazıklı kanyonunun 1.670 m’ lerde vadiye açılan uç noktasından giriş yaparsınız Emli vadisine. Üç beş dakikalık bir araç yolculuğu daha yaparak vadinin en dar ağzında ve 1.760 m’de yer alan kamp alanının adı Sarımemet’in yurdu olarak bilinir yörede. Burası Aynı zamanda Aladağlar Milli parkının birkaç giriş kapısı ve Dağ turlarlar düzenleyen seyahat acentelerinin de toplanma noktasıdır. Normal günlerde bile araç trafiğinin yoğun olduğu bu alanda kamp kurmak istemez ve daha sakin bir yerleşim arayışı içinde olacaksanız Sarımemet’in yurdundan su ikmali yapmadan ilerlemeyin; özellikle de ileri yaz aylarında. Dağda bulunduğunuz zamanlarda eğer su kaynaklarının yerini bilmiyorsanız, vadinin her iki yanında sıralanan vahşi dorukların dik zirvelerinin dibine kadar tırmanarak çarşak adıyla tanımlanan kumulları kazarak suya ulaşmanız bir hayli meşakkatli olacak diyebiliriz.
Bir Ağustos sıcağında tek başıma ve ilk kez çıktığım Alaca zirvesi (3.588 m. ) tırmanışım esnasında böyle talihsiz bir deneyim yaşadığımı özellikle belirtmek isterim. Bir yandan aşırı sıcak, diğer yandan kurak zeminden yükselen toz ve toprağın etkisiyle keyifle başladığım bir tırmanışın nasıl iğrenç bir hal aldığını, zirve tırmanışını bırakıp nasıl deli gibi su arayışı içine girdiğimi hala hatırlarım gülümseyerek.
1999 yılında ilk kez tanıştığım Emli vadisi ve vadinin her iki yamacında yükselen Göknar, Sedir ve Ardıç ağaçlarının yer aldığı yeşil doku, o dokunun hemen bitim noktalarından itibaren nerdeyse 90 derecelik birer duvar gibi yükselen vahşi zirveler yorgun bedenimi hem büyülemiş hem de ruhumda derin izler bırakmıştı. O izlerin etkisinden olacak ki 2003 yılı Temmuz ayına gelinceye kadar bir daha hiç uğramadım Emli vadisine. 2003 yılında, Vadi içinde gördüğüm ve beni ilk geldiğimde büyüleyen yeşil orman dokusunun yer, yer bozulduğuna ve etrafını sarıp sarmalayan vahşi zirvelerle yarış edercesine gökyüzüne doğru dikine uzayan o güzelim Göknar ağaçlarının harap olduğuna tanıklık ettim. Kuruyup sararmaya başlayan bir ağacın gövdesine yaklaştığımda, adını daha önce sıkça duyup ama hiç tanımadığım Ökseotuyla da (Viscum album L.), işte tam o zaman tanıştım.
Şifalı olarak bildiğim Ökse otunun üzerinde barındığı bir ağaca nasıl zarar verebildiğini de Emli vadisinde gözlemledim. Ökseotu Anadoluda halk arasında çekem, purç, gökçe, gevele, güvelek ve gövelek adlarıyla da tanınır. Saçak köklerinin yardımıyla yapraklı ağaçlarda (elma, armut, söğüt, kavak), çam ve köknar gibi yumuşak odunlu ağaçlarda asalak (parazit) olarak yaşayan, hayatımızdan ayrı düşünemeyeceğimiz bu bitkiyi kim tanımaz ki. Kendisini barındıran ağacın yüksek dallarının üstünde yuvarlak bir top biçiminde yetişir. Her zaman yeşil olan yaprakları deriyi andırır ve sarımsı yeşildir. Kışın kelebek kanatlarını andıran yapraklarını dökmez. Meyveler bezelye veya nohut büyüklüğünde, parlak, beyaz renkli ve cama benzer, içi kaygan ve yapışkandır. Bu beyaz yapışkan madde insanlar için zehirlidir. Ama onları iştahla yiyen kuşlara hiçbir zararı dokunmaz. Kuşlar, bitkinin yapışkan tohumunu gagalarına alıp dallara sürterek veya kursaklarında yumuşattıkları meyve çekirdeklerini dalların üstüne dışkılayarak yeni bitkilerin kök salmasını sağlarlar. Bu tohum, ne suyun içinde, ne toprakta ne de başka bir ortamda filizlenemediği (kök salamadığı) için, bitki ancak bu şekilde üreyebiliyor. Ökseotu bu şekilde çoğalmayı kuşlara borçludur.
Sulak alanlarda üzerinde barındığı ağaca pek zararı dokunmayan ökseotu’nun, Emli vadisinin kurak topraklarında yaşam mücadelesi veren ve vadinin yegâne yeşil süsü olan Göknar ağaçlarını nasıl kurutup, onları yok etmeye başladığını ilgili makamlara bir yazı ekindeki fotoğraflarıyla birlikte yolladığımı hatırlıyorum. Hiç bir makamın da geri bildirim yapmadığına üzülerek de olsa değinmek isterim.
Patikatrek Doğa Sporları Eğitim Merkezi Sporcuları olarak, her yıl Mayıs ayı içinde geleneksel olarak yapmakta olduğumuz yüksek dağa uyum kamplarımızın, 2011 yılı programını Emli vadisi içinde yapmak istememizin temelinde, o yıllardan beri zihnimde yer eden ve “acaba Emli vadisinin son durumu nedir ?” sorusuna karşılık gelen cevabın hep askıda kalması da yatar. Geçtiğimiz Mayıs ayı içinde, faklı vejetasyonları içinde barındıran Aladağların Emli vadisine girip de, Sarımemet’in yurdunda kamp kurduğumuz ilk günde bu sorunun cevabını yerinde arar oldum.
İzmir’den başlayıp nerdeyse on bir saatlik bir yolculuk sonrasında ulaştığımız bu Ekolojik alan içinde yer alan doğal yaşamın ilk örnekleri bizi uzaktan karşılayan dağ kekliklerinin birbiri ardı sıra gelen nağmeli ötüşleri oldu. Uykusuz geceye inat, mezozoik yaşlı kireç taşlarının oluşturduğu dik duvarlı zirvelerin eteklerine kadar uzanan Göknar ormanları içinde kısa bir yürüyüşe çıktım. Uzaktan görüp de merak ettiğim mevsimin bu aylarında sararan renklerin ökseotunun marifeti olduğunu görmem de pek uzun sürmedi doğrusu.
Genç Göknar ağaçlarının dallarında hiç ökseotu olmayan bir tek ağacı boşuna arayıp durdum. Uzaktan görünen sararmaların da kurumuş Göknarlar olduğunu içim buruk, biraz da acı içinde izledim. Kimileri, insan kaynaklı olmayan bu doğal dengenin bir zaman sonra kendi döngüsünü tamamlayarak yeni türlerin oluşmasına sebep olacağını ve insan müdahalesine gerek olmadığını söylese de ,on yıllık süreç içinde orman dokusunun seyrelmeye başladığını gözlemlemek, elinde olmadan garip bir burukluk yaşatıyor insana… “Bir şey yapmalı mı ? “ sorusu dönüp duruyor zihninde insanın. “Kim bilir belki de kurtarma maliyetlerin yüksekliği korkusudur yetkililere bir şey yaptırmayan” diye düşünmeden edemiyorsunuz.
Öyle ya da böyle bir gerçek var ki, Emli ormanı yok oluyor, hem de göz göre, göre… Bir şey yapamamanın dayanılmaz seyri içinde…
İzmir'de güncel bir doğa yürüyüşüne katılmak için
Zeynel AYDIN
Patikatrek Doğa Sporları