-
Yürümek Yaşamaktır
Sürekli bir yerlere yetişme telaşı içinde, yaşadığı kentin gri binalarına benzeyen, birbirinin aynı bireyler olmaktan bıkmadınız mı?
- Patikatrek
- Faydalı Bilgiler
- Yürümek Yaşamaktır
Yürümek Yaşamaktır
En fakirinden en zenginine kadar, yaşamın içinde, bir kez de olsa mutlaka yüzleştiğimiz ve kısa süreliğine de olsa kurtulmayı arzuladığımız, günlük hayat karmaşası ve sürekli koşturma telaşından hep şikâyet ederiz, değil mi?
Modern yaşamda sıkça karşımıza çıkan, birçoğumuzun da sıkça araştırıp, “stres yönetimi” adıyla başvurduğu psikoterapi yöntemleri ile boğuşarak tükettiğimiz bize sunulan hayatı ve yaşam kalitemizi kılıktan kılığa sokma halleri mutlaka olmuştur birimizin yaşam akışı içinde… “Bu da nereden çıktı! Yine ne söylemeye çalışıyorsun dolambaçlı yollardan yürüyerek? ” diye merak edip düşünenleriniz olabilir.
Bu sabah, Tv. Programlarının birisinde, konuşmacı olan bir kadın konuğu dinlerken aklıma geldi, diyelim; neden takıldımsa artık! Yaşadığı toplumda hitabet ve uyarıcı görevi üstlenmiş bir insanın inandırıcılık özellikleri kazanabilmesi için, popüler kültürün göz boyayan abartılı dayatmalarını görmüş olmamdandır belki. Mesela, bilgelik algısı yaratmak maksatlı olsa gerek, saçlarının tamamını beyaza boyamak gibi… Böye bir misyon ve boyalı halimizin olmadığını bilen bilir de, biz yine, bir kez daha söyleyelim...
Yaşanmışlıklar içinde deneyimleyerek edindiklerim bana öğretti ki, bireyin karmaşadan kurtulması ve kabuğunu kırabilmesi ufkunu genişliğiyle doğru orantılıdır. Ufkun genişlemesi hali ise: içinde bulunulan ortamdan kendini uzaklaştırmayı becerebilmekle başlar. Bizi biz yapan, yaşadığımız ülke, coğrafya, ilimiz ve kasabamızla birlikte, aynı ortak yaşam kültüründen beslenerek gelişen kişilik ve alışkanlıklarımız, sürekli birbirine benzer yaşam çizgileri çizer, her birimize… Oralarda edindiğimiz deneyimler ışığında ise yaşam-yol haritamızı belirleriz; o sebeple de, hep birbirine benzeyen yaşam biçimlerinde, hep aynı çemberin içinde dolaşıp durma hallerimize de yaşamak adını koyarız… Efendim! İnsanın iyi ve anlamlı bir yaşam tercihi için ufkunu genişletmesi, kabuğunu kırabilmesi için de hareket etmesi gerek; işte o hareketin ilk hamlesi de yürümektir...
Birçoğumuz yürümeyi bir spor olarak bellesek de, Fransız felsefe Profesörü Frederic Gros hiç de öyle demiyor! “Yürümenin Felsefesi” adlı kitabında “yürümek spor değildir…” diyen Gros’a göre sporda; rekabet, puan, kurallar, teknik terimler var. Spor disipline eder, para ile ilişkilidir. Tüketim kültürünün de bir parçasıdır. Oysa yürümek için bunlara ihtiyaç yoktur. İki ayağımızın olması yeterlidir; yürümek yavaşça gerçekleşen bir eylemdir. Eğer hızlı olmak istiyorsanız tekerlekleri kullanın… Katılırsınız, katılmazsınız bilemem ama bana göre haklı yönleri fazla…
Günlük hayatın telaşlı koşturmaları içinde hız yapmaya alışmış insanın özellikle de açık alan ve doğada gerçekleştirdiği yürüyüşleri bir yarış havası içinde ve hızlı gerçekleştirmesi de ondan olabilir mi acaba? Yavaş yürümek nedense pek cazip gelmiyor insanlara; güneşi, yağmuru, rüzgârı, gökyüzünü ve çevremizi sarıp sarmalayanları fark etmeden yürümenin cazibesi ne olabilir ki?
Modern hayatın bize sunduklarından fazlasıyla yararlanmak adına birçoğumuz, artık şehirlerde yaşar olduk ve saatin akrep ile yelkovanı arasına hapsolmuş durumda sürekli bir yerlere yetişme telaşı içindeyiz. Etrafımızı sarıp sarmalayan yüksek binalar arasından gökyüzünü göremez durumdayız. Ormanlar, yeşil çimenli kırlar, çiçeklerle bezenmiş tepeleri sadece hayal eder olduk; o hayaller ise, çoğu kez iç çekerek baktığımız bir fotoğraf olmanın ötesine geçemez durumda, birçoğumuz için... İnsan, kendi icat ettiklerinin esiri olarak yaşamaya ne zamandır alışık, niye alıştırıldık ya da, hiç düşünüyor muyuz? Doğadan uzaklaşarak yaşamak bize neleri unutturdu dersiniz? Unuttuklarımızın başında yürümek özellikle de yavaş yürümek geliyor olabilir mi, ne dersiniz? Elbette ki yürüme alışkanlığımızı tam olarak unutmadık ve kullanmaya devam ediyoruz ama nedense hep çizilmiş yollarda, mecburi istikametleri kullanarak ve sürekli bir yerlere yetişme telaşı içinde yürüyoruz… Yani kısacası özgürce yürümeyi unuttuk, unutturulduk!
Ufkumuzu açmak, olumsuz düşüncelerden kurtulmak, hayata daha pozitif bir açıdan bakabilmek için bize sunulan ve alıştırılmak istediğimiz koşturmacalı hayatı, arada bir de olsa kenarda bırakarak yer değiştirmekte fayda var. Konformist yaşam alışkanlıklarının genetik yapımızı ne kadar bozduğunun farkındalığı içinde yürümek ama yavaş yürümek, kendimizi geliştirmek için en etkili yöntemlerden birisidir, unutmayın…
Konforlu yaşam alanlarından çıkmak için de öyle uçuk kaçık seçimler yapmaya da gerek yok. Gürültü ve hava kirliliği içinde kaybolan şehirlerin gri binalarına benzeyerek yaşamaktansa, dışımızdaki renkli dünyanın yani doğanın içine adım atmak, aşamalı biçimde ve kaldırabileceğimiz kadar risk alabilen bireyler olmak, hepimizin kabuğunu kırması için ilk hamledir kanımca. Öyleyse cesur olup, rutine bağlanmış yaşamlardan kurtulmak için Psikoterapi Merkezleri arasında yürümek yerine, dışımızdaki dünyanın renklerini görecek keşif yolculukları başlasın, diyerek farkındalıkla ve özellikle yavaş yürümelerde buluşmak umuduyla! Yürümenin yaşamak olduğunu unutmadan…